Nitekim yaptırımların yeniden konulması üzerine, İran yetkililerinin ABD’ye, Trump’a ve onları bu yola sevk eden başlıca etken olarak gördükleri İsrail’e sert sözler söylemeleri beklenmeliydi. İran, ABD’ye veya İsrail’e yaptırım ilan edemeyeceğine, etse de bir değeri olmayacağına göre, İran rejiminin elinde demeçten başka bir silah yok.
Gerçekten yok mu? İran, yaptırımların sadece kendisinde değil, fakat hemen hemen tüm dünyada uyandırdığı infialden yararlanarak, AB ülkeleri, Rusya ve Çin ile halkının çoğu Sünni olmakla birlikte İran’a karşı Müslüman kardeşine beslemesi gereken bir sempatiyi beslemekte olan bazı bölge ülkelerinin korktuğunu onların başına getirecek midir? Ya da şöyle soralım: İran, ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesini ve AB ülkelerinin anlaşmanın hala geçerli olup olmadığı konusundaki tereddütlerini fırsat bilip, nükleer silah edinme yolunda, adım atmaya başlayacak mıdır?
İran’dan hafta içinde gelen “Amerika ve İsrail, yaptırımların yeniden konulmasından pişman olacaklardır” söylemi, Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’in “öfkeli bir demeci” sayılabilir mi? İran sadece bir şey yaparsa, ABD ve İsrail engel olamadıkları için pişmanlık duyarlar: O da nükleer anlaşmayı gerçekten ihlal etmektir. BM makamları, İran’ın henüz üç yıl önce verdiği sözü bozmadığını doğruluyorlar. İsrail Başbakanı Netanyahu ve onun güdümündeki ABD Başkanı Trump İran’ın çoktan sözünden döndüğü kanısındalar. Hatta Netanyahu, İran’ın gerçekten bir nükleer silah elde etmeye çok yakın olduğunu bile söylemişti.