İbn Haldun, bundan 400 yıl önce, “devlet kurmak istiyorsan önce,
senin yönetiminin adalet üzerine inşa edileceğine inanan bir halk
bulmak ve bu halkın sağlam bir ekonomik düzeni olması, bu
ekonomiyle güçlü bir ordu oluşturulması gerektiğini” söylüyor.
Kuracağın devleti bu “ordu-ekonomi-adalet” halkası ayakta
tutacaktır...
Şu anda biri Akdeniz’in batısında, diğeri doğusunda, iki bölgede
devlet kurma çabaları görüyoruz. Bu kriterlerle baktığımız zaman
Kuzey Irak’taki Kürdistan ve İspanya’nın Katalonya özerk bölgeleri
arasındaki benzerlikler burada bitiyor. Çünkü Katalonya kurulur ve
İspanya ile arasına sınır telleri, gümrük ve pasaport binaları
dikerse, ne İspanya batar, ne Katalonlar bir süre sonra perişan
olur. İberik yarımadasının üzerinde iki devlet yerine üç devlet
olmuş olur ve bir süre sonra turistler İspanya’dan Katalonya’ya
geçtiklerini bile fark etmezler. Başkenti Barselona ve yüzölçümü
tam Konya kadar olan bu devletçik, uzun bir deniz sınırı, mükemmel
havaalanı ve yüksek bir turizm geliriyle çok kısa süre sonra Avrupa
Birliği’ne üye bile olur. AB’nin ve ABD’nin Katalonya’yı bağımsız
devlet olarak tanımayacaklarını açıklamaları, bu ayrılık rüzgarının
kendi topraklarında esmesine bir şekilde engel olma çabasıdır.
İspanya’nın 1978’de yapılan yeni anayasasına göre ülke 12 özerk bölgeden oluşuyor; bunların bir kısmı tarihsel olarak özerk iken, 6’sı ayrı milliyetlerin ülkesi olduğu için özerk. Ama bunların hiç birinin çekilme, birlikte çıkma hakkı yok. Nüfusları 7.5 milyon olan Katalonlar, en kalabalık millet de değil; onlardan 1 milyon daha kalabalık (eski müslüman imparatorluğunun topraklarında oturan) Endülüsya var. Üstelik Endülüsya, Katalonya’nın iki misli daha geniş bir bölge.