Orta Doğu’da, dört ülkede 25 Kasım 1978’den beri cevap bulunamayan bir soru, hatta sorun vardır: Kürt halkının sivil ve siyasal hakları nasıl temsil edilecek? Bu sorunun yıllarca geriye giden bir tarihçesi var; ancak en güncel şekliyle şöyle sorabiliriz: Suriyeli Kürtler Soçi’de toplanacak Astana süreci konferansında ve sonrasında Suriye siyasetinde kimler tarafından temsil edilecekler?
ABD’li generaller, 1 Mart 2003’den bu yana aynı hatada ısrar ediyorlar: Türkiye artık güvenilir bir müttefik değildir. Oysa bir saniye durup da, 1 Mart Tezkeresi’ni reddederek, Türkiye’nin aslında onlara da ‘Dur’ demiş olmasının tarih tarafından nasıl halklı çıkartıldığını düşünselerdi, ne Obama ne de Trump yönetimleri şu anda düştükleri çukura düşmeyeceklerdi. (Çukur deyince, insanın aklına Trump’ın geçelerde sözünü ettiği ‘s**thole’ gelmiyor değil; ama başka mevzu!)
Türkiye’de herkes, sebilhane bardağı misali sınırına dizilen kantonların daha ilk fotoğraflarında PKK lideri Abdullah Öcalan’ın posterlerini gördüğü anda, bunların Kürtlerle, hele Suriyeli Kürtlerle bir ilişkisi olmadığını anlamıştı.