Walrus (denizayısı) sempatik bir hayvandır; bıyıkları da öyle. Ne var ki denizayıları, karadaki kardeşleri kadar, hatta belki de çok daha tehlikelidir. Bir çok muhafazakar, baba-oğul Bush’ların dünyayı ateşe verme planının tasarımcılarından ve baş uygulayıcılarından biri olan John Bolton’a, bıyıklarından ötürü Walrus adını takmıştı. Böylece onun sempatik görünümü arkasındaki tehlikeli “şahin” tutumuna dikkat çekilmiş oluyordu. Trump, başını iç siyasetteki belalardan ve azil olasılığından kurtarmak için İsrail yanlısı tutumunu artırır, dünyanın bir yerlerinde savaş çıkartmak için çareler ararken, Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak John Bolton’dan daha iyisini bulamazdı.
Trump, Ulusal Güvenlik Danışmanı Korgeneral H. R. McMaster’ı, şu ya da bu yetersizliği yüzünden değil, önüne arzu ettiği askeri seçenekleri getirmediği için kovdu. Trump’ın görmek istediği tek seçenek, “ucuz, az ölümlü ve kazanılması garantili” (yani siyaseten kabul edilebilir) bir savaş. Başkan, ABD’yi böyle bir savaşa sürüklemeden ne kendisini, ne damadını ve oğullarını Demokratların yönettiği azil sürecinden kurtaramayacağını sanıyor. Mevcut ekip, ona Çin’e 60 milyar dolar ek vergi gibi, sonuçta ABD’ye kazandırmayacak, Çin’i de batırmayacak seçenekler sunuyor. Trump’ın beklediği savaşı ona ancak bir Neo-Con sağlayabilir.
Neo-Conservatizm, yani yeni muhafazakarlık, ne yenidir, ne de muhafazakarlık. 1970’lerde Demokrat Parti’nin “Amerika’nın itilip-katılmasına sessiz kalmasından yakınan” liberaller tarafından geliştirilmiş bir tepki ideolojisidir. Evet, yanlış okumadınız, özgürlükçü, demokrat, insan haklarına sonsuz saygılı New York Entelektüelleri diye bilinen liberallerin, kökleri Leo Strauss ve “Senin teröristin benim özgürlük savaşçımdır” sözüyle bilinen Jeane Kirkpatrick’e kadar giden (temeli İslam aleyhtarlığından ibaret olan) hareketidir.