Fransa Cumhur-başkanı Emmanuel Macron, siyasete atılma biçimi,
bir siyasal partinin desteği olmadan, bir manada Fransa halkının
mevcut partilere karşı yılgınlığının bir tezahürü olarak hemen
hemen hiçbir siyasal yatırım yapmadan en yüksek makama
geçilmesiyle, Avrupa’daki diğer dinozor rejimlerden
ayrılıyordu.
“Çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz!” özdeyişindeki mantıkla,
“Bu kadar hızlı başarı popülizmsiz olmaz” diyebilirsek, Macron’un
da zaman zaman Avrupa medyasının Türkiye ve AK Parti aleyhtarlığına
göndermeler yapması beklenebilirdi. Nitekim, daha önceki
görüşmeleri öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmenin kendisi
için hiç de kolay olmadığını söylediği hatırlardadır. Geçen haftaki
görüşme öncesi, Türkiye’nin çok sayıda gazetecinin hapsedildiği
ülke olduğunu ”Erdoğan’ın yüzüne söyleyeceği” tarzındaki
efelenmesini de (a) görevdeki acemiliğine ve (b) tribünlere
söylenmiş bir iç siyaset söylemine bağlayabilirdik. Eğer Erdoğan’ın
ziyareti sonrası Fransız kamu ilişkileri uzmanlarının ve Élysée
Sarayı algı yönetimi sorumlularının basına fısıldamaları
olmasaydı.