Başına “Suud” eklenmeden önce orası Arabistan’dı ve hâlâ Arabistan. İslam ile merkantilizmin eş zamanlı oluşu, Arapların ticaretteki maharetine evrensel bir imkân sağladı; bu ticaret imparatorluğuyla birlikte, hem Arap kültürü hem de İslam, Türkleri, Farsları, Kürtleri, Çerkezleri, Hint Yarımadası’nı ve tüm Kuzey Afrika’yı içine aldı. Bu coğrafyadaki bütün halklar gibi, Türkler de Araplardan sadece ticaretin inceliklerini değil, onunla birlikte, Arap dilini, alfabesini ve İslam’ı da öğrendiler. Zamanla Türkler Arapların siyasetini, ticaretini kısaca imparatorluklarını da devraldılar. Ne var ki Araplar da onların tarihteki rolünü devralan Türkler de merkantilizmin sömürgeciliğe evrilmesini beceremediler. Oysa bunu başararak ekonomik sistemlerini kapitalizme, siyasal sistemlerini emperyalizme “yükseltmeyi” başaran Avrupa devletlerinin ilk hedefi, Türklerin Arap halklarıyla birliğine son vermek oldu.Bunun Lawrance’ı ile, Gertrude’siyle, casusluk ve aşk öyküleriyle bir oryantal masala dönüştüğünü biliyoruz; bu masaldan geriye kalan ise Batı emperyalizminin iki halkın arasına ektiği temelsiz husumet ve gereksiz abartmalar oldu. Uzun yıllar bu zararlı ortamda, olması gereken kardeşlik...