Uluslararası ilişkilerde şu anda geçerli ekol, “Gerçekçilik” adını taşıyor. Bu ekolün kurucusu Kenneth Waltz, “Ulusların ilişkisi şöyle olmalıdır, böyle olmalıdır...” diyen 19. yüzyılın “normatif” anlayışının yerini aldığında, uluslararası ortamın anarşiden ibaret olduğunu, ülkelerin bu kaosta korunabilmek için “ürkek ve korkak” davrandıklarını öne sürmüştü. Harp okulu kökenli, askeri pilot John Mearsheimer, üniversiteye katılıp uluslararası ilişkiler üzerinde çalışmaya başlayınca, ülkelerin arasındaki ilişkiler anarşik olmakla birlikte, bunun, ülkeleri tümüyle “sindirmediğini” gözlemledi. Mearsheimer’a göre, çoğu ülke çevresine, gücü yeteceğini hissettiğinde uluslararası sistem üzerinde hegemoni kurmaya, “büyük devlet” olmaya çalışıyordu.Bu yeni bakış açısına “saldırgan gerçekçilik” adı verilirken, Waltz’ın görüşleriyse “savunmacı gerçekçilik” adıyla anılmaya başladı. Gerçekten de 20. yüzyıldaki uluslararası ilişkilere baktığınızda, bazı ülkelerin güçlerini sürekli azamiye çıkarttıklarını, tarihi ve küresel söylemi her an değiştirerek realiteyi kendilerine göre yeniden tanımladıklarını, sorunlardan diğerlerini sorumlu tuttuklarını görürsünüz. Çevrelerindeki ülkeleri “onlardan...