Batıcılıkla koşut algıladıkları çağdaşlaşmayı siyasal bir otoriterlikle halka dayatan ve bu anlayış dışında yeni bir düşüncenin filizlenmesine müsaade etmeyen bir 'aydın' profili.
Bu zümre İttihatçılarla türedi. Batı'ya gidip eğitim görenler ve onların çevirdikleri eserlerle ithal edildi. Sonra ayrıştılar, Namık Kemaller, Mehmet Akifler, Ahmet Cevdet Paşalar bugünün tabiriyle 'milli' diyebileceğimiz bir düşünce ve anlayışla ayrışırken Abdullah Cevdetler, Baha Tevfikler, Beşir Fuadlar materyalist düşüncenin Türkiye'de temayüz etmesinde etkili olmuştur. II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet modernleşmesi bu iki aydın zümreyi giderek daha da ayrıştırmıştır diyebiliriz.
Elbette ara tonlar da oldu ancak siyasal alana yansıyan ve yer yer demokrasiyi askıya alma pahasına halkın tercihlerine müdahaleyi meşru gören sol-seküler-Kemalist çizgide Batıcılık temel belirleyiciydi.
Osmanlı'nın, yükselirken de gerilerken de, Meşrutiyete evrilirken de Cumhuriyete geçerken de, demokrasisini geliştirirken de askıya alırken de Batıcılık ve modernleşme ile imtihanı hiç bitmedi. İlk düğme yanlış iliklendiğinden belki, devamı hep pot geldi...
Bu tartışma evvel ahir devam ediyor. Batıcı modernleşmecilik, Tek Parti rejimiyle birlikte kurumsallaştı. Böylece belli bir entelektüel seviyeyi ifade eden materyalist-pozitivist aydınlarımızın tahayyülü olan yeni toplum, tektipleştirici mekanizmalarla genelleştirilmeye çalışıldı.
Sol-liberal aydınların yer yer Kemalizm eleştirisi yaptıklarına da şahit olduk. İletişim Yayınları ve Birikim Dergisi çevresine bakın görürsünüz. Ancak onlar da, siyasal alanda kendini miğfer edinen bir güç temerküzü oluşunca aynı safta birleştiler.