Geçtiğimiz haftayı Sivil Dayanışma Platformu'nun "Anayasa Değişikliği ve Büyük Türkiye Buluşmaları" dolayısıyla Bilecik, Eskişehir ve Kütahya'da geçirdik. Her şehirde gündüz sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya geldik, akşam ise halka açık salon toplantısı tertip ettik. Her biri soru cevaplı toplantılardı.
Bu üç günlük turun izlenimlerini ayrıca yazacağım. Ancak öncelikle CHP'de son günlerde öne çıkan söylemlerin sahada nasıl çalıştığına dair edindiğim bilgi ve izlenimleri paylaşmak istiyorum.
CHP güçlü olduğu yerlerde vekilleriyle sahaya inmeye başlamış. Ayşenur Arslan, Ümit Kocasakal gibi isimler CHP'nin kemik tabanına hitap eden söylemleri tekrarlarken CHP'li kimi vekiller AK Parti tabanındaki olası kararsızları 'hayır'a ikna etmeye çalışıyor.
AK Parti'nin güçlü olduğu mahallelerde kahvehanelere gidip "Mesele Erdoğan değil, öyle olsa ben bile oy veririm. Ama bu bir sistem meselesi. Diyelim ki Erdoğan gitti, bir gün ya bir FETÖ'cü gelirse ya PKK'ya yakın biri seçilirse" gibi milletin aklıyla dalga geçen ve demokrasiyi sindiremediklerini gösteren tebliğler yapıyorlar. Eskişehir'de en çok konuşulan konulardan biriydi bu.
AK Partililere sağdan yanaşma taktiğini kimden aldıkları belli. CHP şu anda 17-25 Aralık'tan sonra ellerine tape verenlerin itikadının da temelini oluşturan takiyye yöntemiyle hareket ediyor. Son 14 yılın ekonomik ve demokratik kazanımlarını önemseyen, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğine itimat eden kesimlerde kafa karışıklığı yaratmak için "Bu bir parti seçimi değil nasıl olsa, hayır da çıksa cumhurbaşkanı, başbakan değişmeyecek" diyorlar.
Oysa herkes biliyor ki referandumda hayır çıkması halinde bunu bir meşruiyet kaybı olarak okuyacak ve yeni bir kampanyaya altlık yapacaklar.