Suriye’deki savaş sekiz milyona yakın kişiyi mülteci ve sığınmacı duruma düşürdü. 15 milyona yakın Suriyeli yerinden yurdundan oldu. Üç milyondan fazlası Türkiye’de sığınmacı statüsünde yaşamakta.
Rusya ile normalleşme adımlarının ve Suriye’nin bütünlüğü konusunda hemfikir olduğumuz ülkelerle varılabilecek bir mutabakatın çözüm için umut olabileceğine dair iyimserlik bir yana Suriyeli sığınmacılar, Türkiye için yapısal çözüm gerektirecek bir sorun durumunda.
Bugüne kadar çok ciddi bir toplumsal huzursuzluğa yol açmamalarına ve ekonomiyi olumsuz yönde etkilememelerine rağmen konunun yapısal çözüm gerektirdiği muhakkak.
Suriyelilerin belli bir kısmına vatandaşlık verilmesi sorunun çözüm ayaklarından birisi.
Fakat hemen her konuda olduğu gibi bu konu da kendi rasyonelliği içinde tartışılamıyor ve maalesef iç siyasetteki hasım dile kurban ediliyor.
Sadece Suriyelileri değil beş yıldır sergilediğimiz hamiyetperverliğimizi de bu hasım dile kurban ediyoruz.
Sosyal sermayemiz olan ve bizi millet olarak farklılaştıran hususiyetlerimizi bu vesileyle heba ediyoruz.
Kötülüğün sıradanlaşması
Tartışmanın seyri giderek düşüyor. Suriyelilere yönelik faşist dil kasıtlı olarak kitleselleştiriliyor ve Suriyelilere vatandaşlık verilmemesi noktasında “milletçe hemfikir olduğumuz” algısı yerleştirilmeye çalışılıyor.
“Hiçbir konuda sağlanamayan milli birlik ve beraberliğimiz Suriyelilere vatandaşlık vermeyelim noktasında sağlanabildi” gibi ifadelerle olay zaten tam da böyleymiş gibi yansıtılıyor.