Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Batı ile ilişkilerde ortaya koyduğu yaklaşımın eskisinden çok farklı olduğu konuşuluyor. Evet farklı, ancak bu farklılıktan şikayet edenler Batı’nın Türkiye’ye karşı değişen tutumundan hiç bahsetmiyor. Sanki Erdoğan durduk yere Batı’ya karşı sesini yükseltiyor, yersiz bir kaprisle Batı’nın dayatmalarına boyun eğmemekten bahsediyor.
Batıcı aydınlar Tanzimat’tan bu yana, fiziken sömürgeleştirilemeyen Türkiye’nin kültürel sömürgeleştirilmesinin ajanlığını yaptılar hep. Türkiye’nin demokratikleşmesinin yolunun Batı demokrasilerini örnek almak olduğu fikri kulağa hoş gelse de arka planda yapılmak istenen, milli benliği zayıflamış, kültürel olarak Batılılaşmış, Batılı değerlere adapte olmuş bir Türkiye inşa etmekti.
Türkiye’de sosyolojiyi, siyasi aktörleri ve aydın sınıfını ayrıştıran temel hat bu oldu. Batılı bir toplum mu inşa edeceğiz yoksa miğfer olarak kendimizi mi göreceğiz.
Zaman zaman gündeme gelen “eksen kayması” tartışmaları da, “Batı’daki imajımız” kaygıları da esasen bu kompleksli Batıcılığın tezahürleri. Bu kesim, Batıcılıktan menkul bir vesayet odağı olarak hep söz sahibi oldu. Yaşam tarzıyla, fikirleriyle Türkiye’nin “Batılı yüzünü” oluşturuyorlardı. Siyaseten iktidar olamasalar da muktedir olan hep onların fikirleriydi. Şimdi ise o ayrıcalıklarını kaybettiler. Dile getirdikleri kaygılar Türkiye ile değil kendi iktidar alanlarının daralmasıyla ilgili. Türkiye Batı karşısında el pençe duran bir ülke konumundan uzaklaştıkça içerideki “Batıcı elit vesayeti” de zayıflıyor. Onların asıl derdi