30 Mart’ta başlayan seçim üçlüsünün sonuncusu 7 Haziran’da hitama erdi ve 8 Haziran itibariyle Türkiye yeni bir denkleme uyandı. Kuşkusuz ayrı ayrı analiz edilmeyi hak eden pek çok girdisi ve çıktısı oldu bu seçim sonuçlarının. Ama ilk elden peşin peşin gözümüze çarpan bazılarını tespit etmekte fayda var.
Evvela şunu ifade edelim; 2002’den bu yana oylarını mütemadiyen artırarak girdiği bütün seçimlerden birinci parti olarak çıkan Ak Parti kendi rekorunun gerisine düşmüş olmakla birlikte hala Türkiye’nin birinci partisidir ve 7 Haziran seçimlerinin galibidir.
Yani muhalefete galip kendine mağlup bir sonuçla karşılaşmıştır.
Hemen akabinde zikretmemiz gereken husus Türkiye demokrasisi açısından bir olgunluk sınavı verilmiş olduğudur. Gezi kalkışmasından bu yana sandık nihilistlerinin şarkısı haline gelen “sandık her şey değildir” nakaratının değiştiğini, postaldan umudunu kesenlerin nihayet sandıkta ümit ışığı görme olgunluğuna erişmiş olduğunu varsayabiliriz.
Ak Parti’nin aynı anda hem HDP hem de MHP’ye oy kaybettiğini ortaya koyuyor gelen sonuçlar. Bu hem AK Parti’nin Türkiye’nin taşıyıcısı olan bir koalisyon partisi olduğunu gösterdiği gibi Çözüm Sürecinin bu seçimin ana etkenlerinden biri olduğunu da gösterdi bize. AK Parti’nin muhtemelen derinlemesine tahlil edeceği bir takım hatalarının yol açmış olabileceği bu sonuç özünde Çözüm Sürecinin HDP ve MHP’yi aktörleştirmiş olduğunun da göstergesi. Bu durum belki de sürecin olağan bir çıktısı olarak görülmeli. Ama yüzde 10 barajının HDP’yi kırbaçladığını da unutmamak gerek.