Tel Aviv-Ben Gurion Havaalanı’nda sivil görünümlü bir erkek ve iki kadın polis tepemize dikilene kadar her şey normalden de iyi ilerliyordu. Hasan Öztürk ve ben polis kontrolünü geçip havalimanının yolcu karşılama bölümünde kendimize bir yer bulmuş otururken bir İsrail klasiği olarak arkadaşlarımızın bir kaç saat sorgulanıp bırakılacağını umuyorduk.
Meğer işin rengi başkaymış.
Bizi önlerine katan polisler eşliğinde arkadaşlarımızın tutulduğu odaya vardığımızda bir kısmının sorgusu tamamlanmıştı.
Daha sandalyelere ilişmeden başka bir meymenetsiz yaklaştı ve pasaportlarımızla birlikte telefonlarımızı ve şifrelerini istedi.
Bizden önce arkadaşlarımızın telefonlarını da aldıklarından onlar ulaşma imkanımız olmamıştı. Böylece iletişim özgürlüğümüz sınırlandığı gibi telefonlarımızda ne var ne yok hepsine erişim imkanına kavuştular.
Sıra sorguya geldiğinde anladık ki telefonlarımızın içinde epey çalışmışlar. Rehber bilgilerinden whatsapp yazışmalarına, son arananlardan internette açtığımız sayfalara kadar güzelce gezinmişler.
Dört gazeteci ve beş STK temsilcisi toplam dokuz kişinin sorgusu altı saat sürdü.
Ülke kodlarından hareketle İran, Lübnan bağlantısı yakıştırmaktan tutun da, seyahatten önce kurduğumuz whatsapp grubu üzerinden bize örgüt muamelesi çekmeye kadar bir dizi taciz edici provokatif soru ile karşılaştık.