15 Temmuz’da verilen mücadele ve Türkiye’ye yönelik “kuşatmayı kırma” girişiminin ardından Türkiye, ilişkilerinin adeta bitme noktasına geldiği tüm ülkelerle uzun bir süredir yeniden ilişki kurmaya çalışıyor. Bu durumda Türkiye’nin ihtiyaçları kadar diğer ülkeler açısından salgın, ekonomik sorunlar, ABD başta olmak üzere değişen yönetimler, konjonktürün de etkisi var. Türkiye’nin kullandığı yöntemi biliyorsunuz...
Önce istihbarat teşkilatları üzerinden arka kapı diplomasisi işletiliyor.
İlişkiler bir seviyeye gelince, dışişleri bakanlıkları devreye giriyor.
Son olarak da liderler seviyesinde görüşmeler başlıyor.
Bir süredir Suudi Arabistan ile en üst düzey yani CumhurbaşkanıTayyip Erdoğan düzeyinde görüşmenin ne zaman olacağı konuşuluyordu. Daha önce kaleme aldığım bir yazıda Suudi Arabistan-Türkiye arasında iki sorunlu başlık kaldığını belirtmiş, çözüm için çalışmalara başlandığını söylemiştim. Bu çerçevede:
Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2 Ekim 2018’de Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürülmesine ilişkin davada Adalet Bakanlığı’nın olumlu görüşü üzerine dosyanın Suudi Arabistan’a devredilmesine karar verildi.
Suudi Arabistan’ın bir diğer beklentisinin ise Kaşıkçı’nın nişanlısı Hatice Cengiz’in hukuki süreçlerden vazgeçmesi olduğu belirtiliyor. Bunun için sadece Türkiye değil, başka ülkeler ve bağlantılar üzerinden de girişimde bulundukları bilgisi var.
Peki tüm bunlar, zamanında çok sert açıklamalar yapan Türkiye açısından neden gerekli?
Kaşıkçı davasının Suudi Arabistan’a iadesinin hukuki altyapısı var. Üstelik Türkiye, adil bir yargılama kararı çıkmazsa yargılamaya da devam edebilir.
Ancak meseleye hukuki açıdan çok uluslararası ilişkiler, ekonomik realiteler, karşılıklı menfaatler açısından yaklaşıldığı bir gerçek.