Evet, Osmanlılar İbn Haldun'u okudular. Haldun, 'devletler doğar
ve ölür' diyordu. Bu 'çöküş sosyolojisi'nden etkilendiler.
Ürktüler. Ölüm onlar için zaten tek hakikatti. Herkes ölecekti.
Demek devlet de çökebilecekti.
O zamanlar öyle 'devlet ebed müebbed' gibi laflar yoktu. Onu
sonradan Kemal Tahir gibi yazarların muhayyilesi icat etti. MHP
gibi partilerin kadroları 'mistik' hale getirdi. Fakat Osmanlıların
devleti kendilerinden yukarıda görüp, kendilerinden üstün
tuttuklarımuhakkaktır. Bu Sadık Rifat Paşa'ya kadar devam etti.
Bu gerçeği öğrendikten sonra Osmanlılar 'nasıl kurtuluruz' sorusunu
sordu. Böylece ilk kez 'modern' bir mantıkla devlet hakkında
düşündüler. Ulema imal-i fikr etti. Haldun'un 'materyalist' ve
'dinamik/ çevrimsel' tarih anlayışını kavramadıklarından bir tek
cevapla geldiler: 'asr-ı saadete' dönerek.
Yani, geleceğe dönük değil geçmişe dönük bir mantık benimsediler.
Bu ilerlemeci değil korumacı bir anlayıştı. Ama Ortaçağın
muhakemesine uygundu, her ne kadar 16-17.yüzyılda öne sürülse
de.
***
'Devrimci' dönem, yani Kemalist yıllar ve mantık geriye dönüşlü
(retrospektif) anlayışı prospektif yani geleceğe dönük anlayışla
değiştirdi. 'Muasır medeniyet'e erişirsek kurtuluruz fikri
ilerlemenin yarınla ilgili olduğunu vurgulamaktı.