Attila İlhan en şatafatlı sol dönem olan 1970'lerde 'köy
edebiyatı'na saldırıp yıkmıştı. İlhan'ın gerekçesi çok açıktı.
Siz diyordu, solcu olarak, soldan yazdığınızı sanıyorsunuz. Ama
köylülükle sol iç içe geçmez, çakışmaz, örtüşmez. Sol, özellikle de
Marksist sol kentlidir.
Çünkü sanayileşmeye ve onun ürettiği işçi sınıfına dayanır.
Köylülük 'narodnizm'dir.
Özünde doğrudur bu yaklaşım. Ne var ki, yetersizdir. Çünkü sol,
genel dünya görüşü itibariyle bütün yoksulları, ezilmişleri,
dışlanmışları kapsar. Teorik olarak bütün hak ihlaline uğrayanlara
sahip çıkar. Azınlıklardan yanadır.
Böyle olmasına böyledir de, nasıl oluyor, diyorum, şu içinde
yaşadığımız günde, bu niteliği taşıyan kitleler sol partilerden
çekildi ve bırakın liberal sağı radikal sağa kaydı?
***
Biliyorum, bu yargının daha ince bir ölçekte baktığınızda
ayrıntıları var. Bernie Sanders ABD'de bir rüzgâr estirdi. Syriza,
Podema var. Ama onlar 'özgül' olgulardır. Her birisini kendi içinde
ele almak gerekir. Fransa'da, İngiltere'de, Amerika'da muhafazakâr
sağ kitleleri yanına çekiyor, onlarla bütünleşiyor.
Sol, seçkinlerin siyasetine dönüşüyor.
Durumu açıklayacak gerekçeleri de bir çırpıda sayabilirim. Efendim,
kitle hareketini durduracak baskıcı uygulamalar, basına dönük
kısıtlamalar, hukuk ihlalleri...
Hepsi doğru. Ama benim de cevaplarım var. Bugün çok daha rahat,
geniş, gerçek bir örgütlenmenin olanakları her zamankinden
fazladır. Lenin zamanında Rusya'da örgütlenme koşulları bugünkünden
daha rahat, 1970'lerde devlet baskısı bugünkünden daha mı azdı?
***
Doğrusu şu: sol irade kayboldu!
Üstünde düşünülmesi gereken unsur bu.
Bu sonucu doğuran ana unsur diye popülizmden söz edilebilir. Daha
önce anayasa kuramı, yurttaşlık kavramı hakkında da çok etkili
kitaplar yazmış Jan-Werner Müller'in What is Populism (Popülizm
Nedir) isimli çok yararlı, çok işlevsel küçük kitabı
yayınlandı.
Müller, popülizmin en zor açıklanan kavramlardan biri olduğunu
belirttikten sonra bugün içinde yaşadığımız bu sağ kitle hareketini
gene popülizme bağlıyor.