4 Temmuz 2017
Gece geç vakit eve dönüyordum. Yatsı ezanı okunuyordu. Yaz
gecesinde olduğumuzdan vakit ilerlemiş, şehir ne de olsa bir parça
sakinlemişti. Tam Dolmabahçe'nin civarında bir yerdeydim ki,
arabanın açık penceresinden ezan sesi geldi. Çok zamandır böylesine
huşu içinde, sakin ve makamla okunan ezan duymamıştım. Hem laikçi,
hem de CHP'li bir dostum "İyi okunan ezandan daha güzel hiçbir şey
yoktur" der. Katılırım.
Ezanla öyküm eskidir. Babam sesinin ve okuyuşunun ihtişamıyla uzun
yıllar ezan okumuş, Kars'ta. Ama CHP'nin ezanı Türkçe okuttuğu 1950
öncesi yıllarda. O kuşak öyleydi, dindar Kemalist kuşaktı. Ama ben
kendisini hiç ezan okurken duymadım.
Derken oturduğum bütün evlerin yakınında, ne kısmet ve kaderdir,
bir okul ve bir cami oldu. Okullarda, zil yerine olmadık
'melodilerin' çalındığını duydum şu kulaklarımla. Bir de çoğu zaman
yanlış ve usulsüz okunan ezanları. Bebek'te otururken nefis Bebek
Camii'ndeki ezan okunuşuyla çok kavga ettim. Kısmen kazandım.
Sonradan değiştirildi ve çok daha güzelleşti.
Bu ezan okuma işi ciddidir. Nasıl olmaz, bizi geleneğe bağlayan
neredeyse tek bağdır. Attilâ İlhan, şiirlerde de yansıtılmasını
istediği ve yansıtıldığına da inandığı Türk musikisinin sesinin
ezanlar aracılığıyla kulağımızda olduğuna inanırdı. Unutmayalım ki,
doğduğumuzda kulağımıza ezan okundu ve ismimiz söylendi.
Dolayısıyla ezan gerçekten de bizi geleneğe bağlayan en önemli
bağdır. Geçmişteki kültürle ilgili her türden iz ve işaret
kaybolabilir (ki, büyük ölçüde öyle) ama ezanlar birçok şeyi yerli
yerine oturtur. İlhan'ın saptaması bu nedenle önemli.
Gelin görün ki, gene de iyi ezan okuyan, erkanına uygun bu işi icra
eden bulmak çok zor. Nedenlerini belirttim: izlerin, işaretlerin
yitimi. Ama bu kaybı bizatihi ezan okumak konumunda olanların
yitirmesi pek öyle havsalanın alabileceği işlerden değil. Ama
gerçek! Öyle! Halbuki, Osmanlı musikisinin büyük bestecileri, büyük
icracıları, geniş ölçüde ilk olarak ezan okuyarak
keşfedilmişlerdir. Hem 'kulaklarının' hem seslerinin gücüyle.
Bugün o noktada değiliz. Ama ezan okuyan camianın bu izleri
sürmesi, bu devamlılığı sağlaması, bu kültürü içselleştirmesi şart.
Diyanet'e düşen en büyük görev ve sorumluluklardan biri, hatta
başlıcası bu. Neticede günde beş vakit, bütün camilerden duyuluyor
ezan. İlhan'la başladık onunla bitirelim, her zaman derim,
Kemalistlerin en Müslümanıydı ve belki kendisi de farkında değildi
diye, evet, onun kitabının adıyla söylersem Dersaadet'te Sabah
Ezanları bambaşka olmamalı mı?
Geçmişle gelecek arasında bir hiza
30 Haziran 2017
Geçenlerde oturmuş bir şey okuyordum (sanki hayatımda başka bir şey
yapıyormuşum gibi...) birden gözüm daima açık duran ama sesi
çıkmayan televizyona kaydı.
Baktım İngiltere Kraliçesi ve yanında oğlu, Galler Prensi, aman
efendim, en olmadık kıyafetlerini giymiş, Londra'daki Ascot at
yarışlarına gidiyorlar. Değil giysilerinin 'gelenekselliği',
bindikleri araba bile Nuh Nebi zamanından kalma. Ana oğul yan yana
bir hoştular, doğrusu ne düşüneceğimi pek bilemedim.
Bilemedim dediğim lafın gelişi, yoksa biliyorum ve birçok defalar
yazdım: imparatorluk geleneğini korumuş ülkelerin onu yıkıp tarumar
etmiş olanlardan daha, haydi en hafifi tabiriyle yazayım, 'farklı'
olduğu kanısındayım.