Çarşamba günü yazdığım muhafazakârlığın bürokratikleşmesi
hakkındaki yazıya epey bir tepki geldi. Söylediklerimi biraz daha
açmam istendi. Konuya gösterilen ilgiden memnunum. Sevinerek devam
edeyim.
Akparti'nin, çok güçlü bir iktidar partisi olarak son zamanlarda
uygulamalarına yöneltilen eleştirel yaklaşımlara fazla tepki
gösterdiğini belirtmiştim.
İktidar partisinin duyması gereken özgüvenle bağdaşmıyor bu
düzeydeki bir tepki. Parti tepkisini muhafazakârlığın özgüllüğüne
(spesifik olmasına) bağlıyor. Bir manada muhafazakârlığı koruyup
kapatıyor. Bu da muhafazakârlığı diyalogdan koparıp, onu, popüler
doğasına yabancılaştırıyor, bürokratikleştiriyor. Fikrim ve
değerlendirmem böyle.
***
Bu iş teorik olarak böyledir. Her düşüncenin iki evresi olduğunu
ilk kez Yeni Bir Sosyal Demokrasi İçin isimli kitabımda uzun uzun
bir 'bilgi' ve bir 'bilinç durumu' olarak ele almıştım. Devrimler,
yeni düşünce akımları, yeni görüşler başlangıçta henüz soyut bir
önermedir. Gene aynı terimi kullanarak söylersem, 'bilgi'
düzeyindedir. Henüz bilinç düzeyindedir. Daha gevşek dokunmuştur,
daha serbesttir, ferahtır.
Zamanla ikinci evresine geçer. Buna ideolojik evre diyorum. Bu
dönemde nispeten katılaşır. Bir uygulamaya dönüşür. İlkelerini
tayin eder. Kendisini tanımlar. Kadrolaşır.
Buna bir üçüncü evre eklersem o dönemde de bir doktrine dönüşür ve
bürokratik bir noktaya varır.