İzmir Marşı yeri göğü tutuyor. Benim de çok sevdiğim bir
marştır. Sözleri, bilhassa ilk iki mısraı bende bambaşka, çok güzel
çağrışımlar uyandırır. Hep Cahit Külebi'nin 'Şimdiİzmir'de sabahın
sekizi' diye başlayan şiirini anımsıyorum. Ardından da o kadar çok
sevdiğim güzel İzmir'i düşünüyorum. Ve daima üzülüyorum. Çünkü
dünyada hiçbir şey yokken Smyrna vardı. Bugün o Smyrna'yı ne yazık
ki dünya yeterince bilmiyor. Oysa hâlâ yeryüzünde böyle bir kent
yok. Oysa ben sürekli olarak İzmir'e gitmek, orada kalmak
istiyorum.
Bundan 10 yıl önce de o Cumhuriyet Mitingleri döneminde, CHP ve
Genelkurmay el ele vermişken, 10. Yıl Marşı ortalığı inletiyordu.
(İzmir Marşı'nı ona tercih ederim, müzikalite olarak.) Hatta
kendini akıl hocası sanıp etrafa her gün sopa sallayan bir köşe
yazarı da 10. Yıl Marşı milli marşımız olsun diye yazmıştı.
O gün o vardı, bugün bu var.
Bu beni düşündürüyor. Toplumda, yönetimden, yaygın
ve hâkim ideolojiden rahatsızlık duyan bir kesim var. Olacak.
Gayet doğal. O kesimin fikrini sınırsızca
ifade etmesi bir toplumsal ve demokratik
hak. Ne var ki, bu kesimin kendisini bir İstiklal
Harbi marşıyla ifade etmesini anlamak güç. O zaman
'semiyolojik' olarak yani işaretibilimi
/ göstergebilim çerçevesi içinde, bu
kabul ve uygulama başka düşünceler çağrıştırır.
Mesela 'Mustafa Kemal'in askerleriyiz' de benim için o
cümleden bir slogan/dı.
O kesimin 21. yüzyılın neredeyse ilk çeyreği tamamlanırken
henüz kendisine özgü, özgün bir ifade ve sembol
(potansiyeli) yaratamadığı düşünülür bu şartlarda.
Ayrıca, Bella Çav gibi artık
enternasyonalist bir nitelik kazanmış şarkılar dışında hiç
dünya yüzünde böyle bir şey bilmiyorum, insanların Kurtuluş
Savaşlarının günlerinden kalma marşları, kavram ve sembolleri
böylesine benimseyip gündelik hayatlarının bir parçası haline
getirdikleri bir ikinci örnek yok önümde.