Bazı insanlar ölür, hayat durur, her şey susar. İnsan içinde yaşadığı günün gerçeğini, acı ve sevincini o ölümün sessizliği içinde kavrar. Gece yarısına yakın bir saatte gelen John Berger'in ölüm haberi benim için öyleydi, hayatın bütün keşmekeşini, meşakkatini, dağdağasını bir kenara itti, her yer derin bir sessizliğe gömüldü.
Yaşadıklarımızın, acı, hüzün, kırgınlık dolu yaşadıklarımızın ağırlığı, bu bilgenin hayatımda bıraktığı derin, anlamlı ve daima suskunlukla yüklü ağırlık içinde hiç de öyle geriye çekilmedi, tam tersine her zamankinden daha fazla öne çıktı fakat 'sırlandı' diyeyim.
***
Daha önce de söylemiştim.
İnsan bazen hayatı hiç tanımadığı, yüzünü görmediği ama en yakın akrabasından, dostundan bile daha fazla içinde hissettiği bazı sanatçılarla, edebiyatçılarla yaşar. Onların yayınlanacak kitaplarını, albümlerini, filmlerini kendisine ait en büyük heyecanlardan biri olarak bekler.
Neredeyse kırk yıldır tanıdığım, yapıtlarını okuduğum, görüşleri üstünde düşündüğüm John Berger gene onlardan biriydi.
Daha geçen hafta onun 90. yaşı nedeniyle birbiri peşi sıra yayınlanan Landscapes ve Confugurations isimli kitaplarını okumuştum.
Confugurations'ın daha ilk satırında, 80 yıldır yazıyorum diyordu. Bunlar hayatın kıyısına, köşesine yayılmış küçük notlardı.