Bir süre önce Dünya Kadınlar Günü nedeniyle kutlamalar yapıldı. Olabildiğince izledim. Sonra hemen hemen hiç yapmadığım bir şeyi yapıp bir 'tweet' attım ve bazı tespitlerde bulundum. Bu köşede hiçbir şey yazmadım. Araya başka konular girince erteledim. Ama içimde kaldı. Daha uzun yazacaktım. Hiç değilse bir değinide bulunayım dedim. Yapılan bütün değerlendirmelerde kadın sadece 'doğal hukuk'un içinden görülen, 'geleneksel' bir anlayışla ele alınan, değerlendirilen, o bağlamda elbette 'sevilen, sayılan' bir varlık olarak tanımlandı. Hiç itirazım yok işin bu son kısmına. Ben de insan- ların, insanlar derken erkeklerin, patolojik konumda/ durumda olanlar dışında, kadınlara ayrı bir duygu taşıdığına 'a priori' inananlardanım. Neticede hepimizin annelerimizle aşamadığımız bir ilişkimiz var. Onun bedeninden oluyoruz, eline doğuyoruz, onun tarafından beslenip büyütülüyoruz. Ve bu elbette karmaşık, çetrefil, yoğun bir ilişkidir. O mercekten bakınca kadına dönük ilgimizin, saygımızın düzeyi başkadır. *** Ne var ki, bu kadarı 'kadın konusu'nu temellendirmeye yetmez. İki nedeni var. Birincisi, işte onu yazmıştım bahsettiğim 'tweet'te, kadın, bedeni ve bilinciyle doğal/ kendiliğinden bir özelliğe sahip olsa da 'kadınlık durumu' zamanla oluşturulan, bilinçli ve bilinçsiz olarak geliştirilen bir özelliktir.