Geçen hafta uzak bir köydeydim. Issız ve kapalıydı. Kar
yağıyordu. Uzaktan gelen boğuk köpek havlamaları dışında
kozasındaki bir böcek kadar dünyadan kopuktu. Kar insanı içine
dönmeye çağırıyordu.
Bu hafta sonu İstanbul'a kar yağdı. Köydeki kar ağır, sessiz, vakur
bir edayla iniyordu üstümüze. İstanbul'un karı büyük uğultularla
esen, hırçın, hoyrat, asabi bir rüzgârın esiriydi. Karı değil
rüzgârı izledim.
Köydeki kar bütün yılgınlıkların üstünü örten bir merhametti.
İstanbul'daki kar başlangıçta bir yılgınlık nedeniydi. Zaman
geçti.
Hafta sonunun yumuşaklığına eriştik. Derken akşam oldu. Sonra gece
geldi. Kar gecenin üstüne yağdı.
Turuncu ışık döken sokak lambasının aydınlığında, bütün sesler
çekildikten, rüzgâr dindikten sonra pencerelerini açanlar, sokağa
çıkanlar gökten yağan sessizliği dinleyebildi. Karın sessizlik
halinde üstümüze inen uzak, durgun ve dingin gürültüsünü duydu
içini dinleyen insanlar.
***
Birikmiş dergilere, kitaplara bakmaktan başka çare yok.
İki başlık gözüme çarpıyor. New Statesman büyük manşetini çekmiş:
'Bölünmüş Britanya.' Fransız L'obs'un başlığı daha telaşlı: 'Fransa
'Frexit' yapacak mı?' Yani, Fransa da, İngiltere'den sonra AB'den
çıkacak mı?