Hazırlık maksadıyla yapılan toplantılara katıldımsa da
yurtdışındaki işlerim nedeniyle Kültür Şûrası'nda bulunamadım.
Tartışmaları basından izliyorum. Eşten dosttan da bazı 'iç'
bilgiler alıyorum.
Kültür konularını ne kadar önemsediğimi bu köşeyi okuyanlar bilir.
Her şey dolanır gelir bir kültür meselesi olarak biçimlenir. Daha
geçenlerde yazdığım bir yazıda 1960- 2000 arasındaki kırk yılda
Türkiye'ye kültür tartışmalarının yön verdiğini belirtiyordum.
Bugünkü iktidarın kurucu kadroları da siyasete kültürel
tartışmalarda hazırlanıp, hatta biçimlenip gelmiştir.
***
Son yıllarda 'muhafazakâr' iktidar kültür konularına ayrı bir önem
veriyor. Ama bu kültürü 'tartıştığımız' anlamına gelmiyor. Orada
bir boşluk var. Bunun nedenini Tanzimat'tan beri devam eden Doğu-
Batı çatışmasının aşılmasına bağlıyorum. Yazmıştım.
Öte yandan kültürün parametreleri son zamanlarda değişti
Türkiye'de. Çünkü toplumsal yapı değişti. Hazırlık toplantılarında
bu gerçeği vurgulamış ve bundan sonra kültürün bu veriyle ele
alınması gerektiğini belirtmiştim.
Daha doğal ne olabilir ki? Nüfusunun % 80'i kentte yaşayan bir
ülkeden söz ediyoruz. Ama kent deyince sadece kent merkezi değil
artık söz konusu olan. Onun etrafındaki uydu kentler büyük nüfuslar
barındırıyor. Bu nüfus ne kentli ne köylü. Ne kasabalı ne
taşralı.
O zaman iki büyük toplum kesiti ve onun biçimlendirdiği farklı
kültürel yapılar çıkıyor ortaya. Kent merkezi bambaşka bir kültür
üretirken 'mücavir alan' gene kendine özgü bir kültürel üretim
içinde. Bir kere bu doğal gerçeğin iyice bilincine varmak
gerek.
Bunu bilince de bugünkü kültürün popüler kültürle, kültür
endüstrisiyle kurduğu ilişki nasıl olacak, bunları yeniden
değerlendirmek zorunlu.