Bana göre Türkiye adına en çok korkulması gereken husus siyaset
alanının kapanmasıdır. Siyasetin devre dışı kaldığı dönemlerin
ardından büyük sorunlar gelir. Üstelik kısa sürede de
aşılmazlar.
Akparti dönemlerinin en büyük özelliği, bu köşeyi izleyenleri
bıktıracak kadar yazdım, büyük kitleleri siyasete itmesiydi. Onlara
siyaset yaptırmasıydı. Bu sadece Akparti döneminde başlamış bir
yöntem değildi. 1990'larda başlamıştı kitlesel siyasallaşma.
İslamcı siyaset kökeninden gelen milyonlarca insan bu dönemde söz
konusu hamleyi yaptı.
Netice Türkiye'nin lehine oldu. Seçkinci, dar çevreye dayalı, büyük
halk kitlelerini dışlayan, en azından onlara yukarıdan bakan temel
müesses ideolojik yaklaşıma karşın Türkiye bu dönemde daha
demokratik bir pozisyona kaydı.
***
Söz konusu siyasallaşmanın diğer kutbunu Kürtler oluşturdu. Nüfus
olarak bu derecede büyük bir kitle kısmen Kürt siyaseti yaparak,
kısmen kendisini Akparti üstünden siyasallaştırarak bu süreci
tamamladı.
Maalesef Aleviler bu dönemde fazla bir etkinlik göstermedi. Onlar
siyasi yaklaşımlarını CHP ile birleşerek sürdürüyordu. Bunu sol
adına yaptıklarını söyleseler de ana neden laiklikti, ama sorunlu
bir laiklik.
Bu açık veya gizli ittifak son evresini Barış Süreci içinde buldu.
Akparti önce Akil Adamlar projesini ortaya koyarak, ardından barış
süreci içinde tarafları bir araya, bir protokol çerçevesinde
getirerek Kürt siyasetini yeni bir boyuta taşıdı.
O açılımın nasıl kapandığını biliyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir noktadan sonra şiddetli bir tepki
gösterdi ve malum deyimle 'masa dağıldı.' Bu olgu çevresinde iki
seçim yaşandı. O dönemin en önemli unsuru HDP'nin maalesef sivil
siyaseti, o kadar güçlü enstrümanları olmasına rağmen,
derinleştirmemesi, PKK ile arasına daha uzak bir mesafe
koymamasıydı.
***