Cumhurbaşkanı Erdoğan Amerika'ya gitmeden önce Türkiye'de yönetim bir yol ayrımınageldik diyordu.
Böyle bir tavrı, tutumu ortaya koyan iki önemli neden söz konusuydu.
Birincisi daha genel ve stratejik bir anlayıştı. Buna göre dünyanın merkezi Doğu'ya kayıyordu, Türkiye kendisine o yeni eksende bir yer bulmalıydı.
Gerçekten de bu stratejik bir karardır. Oluşturulması çetrefil bir iştir, zaman alacaktır. Kuşkusuz, Türkiye dünyadaki yeni oluşumları izlemek, çıkarınaysa içinde yer almakdurumundadır. Yanlış olan bunu yapmamaktır. Ancak meseleleri iyi değerlendirmek, iyi tahlil etmek gerekir. Bu yönde daha gidilecek çok yol var.
O yol ayrımı açıklamalarını gerektiren ve daha 'dramatik' olan unsur Türkiye'nin ABD ile olan ilişkisiydi. Suriye ve genel olarak OD meselelerini söz konusu ederek Türkiye Amerika'nın tutumundan yakınıyordu.
Bütün bunların kaynağında ABD'nin son zamanlarda PYD'ye verdiği destek yer alıyordu. İşin 'püf noktası' veya 'bam teli' olan bu noktayı bir ayrıntıyı işaret ederek tartışalım.
Haklı olarak Amerika'nın YPG'ye/ PYD'ye desteğinden yakınıyoruz. Elbette yakınacağız. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu konudaki pozisyonumuzu apaçık ortaya koyması yerindedir. Kim kendi çıkarlarına tepeden tırnağa aykırı bir yapılanmanın Güney sınırında hem de bu derecede cesametli bir şekilde oluşmasını ister?
Ne var ki, ABD şikâyet ettiğimiz kararı bir gecede vermedi. Bu iş cereyan etmeden önce Amerika'da yönetimin gerek sivil gerekse askeri en yüksek mertebedeki yöneticileri Türkiye'ye geldi. Bizimkiler ABD'ye gitti. Oturup konuştular. Bu görüşmelerin ardından Amerika bugünkü politikayı uygulamaya koydu.