Referandum %50+1 ile yapılan bir değerlendirmedir. Bir
yöntemdir. Bugün tüm dünyaya mal olmuş 'free and fair' (hür ve
adil) seçimle bu karar oluştuktan sonra kimsenin itiraz edecek yanı
kalmaz referandumun.
Türkiye ise günlerdir bu konuyu tartışıyor.
Yargı meseleyi bir sonuca bağlayacaktır.
O sorun bir yana ben konunun bambaşka bir yanıyla
ilgileniyorum:
'hayır' oylarının anlamı ve niteliği.
Referandumun yapısında 'hayır'
oylarının fonksiyonel bir geçerliliği veya
anlamı yoktur.
Ama bu o kesimdeki oyların siyasal ve
sosyolojik anlamı olmadığını söylemek olmaz. Tersine, 55
milyon gibi devasa bir seçmen kitlesinden yaklaşık 23 milyon 750
bin kişi 'hayır' demişse bunun tahlili gerekir. Böyle bir kitlenin
'hiç mesabesinde' sayılması, görülmesi (kimse böyle demiyorsa
zaten) söz konusu olamaz.
O açıdan bakıp başka bir noktaya değineyim.
En yüksek evet oyunun çıktığı kentler kadar en yüksek
hayır oyunun çıktığı kentler de önemli ve ilginçtir. Kaldı ki,
Türkiye'nin politik ve sosyolojik coğrafyası hayır
oylarını çeşitli dinamikler bakımından daha da ilginç
kılmaktadır.
Bu meyanda kendi içinde dağılmış Kürtleri ayrı bir yere
koyuyorum. Evet verenler de var hayır verenler de.
Ama Güneydoğu Anadolu'nun kendine
özgü ve tam bir bilinmez olan durumu dışında
dünyanın en büyük Kürt nüfusunun yaşadığı İstanbul'da bu
seçmen kitlesinin davranışı başlı başına bir olgu. Hele hele
Kürtlerle Akparti arasında başlangıçtan beri devam eden ilişki göz
önüne alınırsa daha da ciddi bir konu.
Bu saptamadan sonra hayır oyu veren kentlere ve baştan beri
yapılan sosyo-ekonomik analizlerine değinelim.
Bu değerlendirmeye gelen bazı itirazlar var. Bu kentlerin
daha zengin, ekonomik bakımdan
daha üretken, verimli, dünyayla ticaret üstünden ve diğer
yollarla daha fazla ilişki kurmuş olmasını bir
kesim önemsiyor.
Diğer kesim buna karşı çıkıyor. Geri kalmış kentle ilerlemiş ke