15 Temmuz'un diğer darbelerden yapı olarak hayli farklı olduğunu
gösterdim. Şimdi 'niyet' veya 'anlam' olarak darbenin özelliğine
değineyim.
1960'tan beri gelişen darbeler Türkiye'deki kurucu ordu-sivil
ilişkisi içinde ve gene kurucu ideoloji çerçevesinde belirlenmişti.
Söz konusu darbelere belli bir kesim nezdinde meşruiyet sağlayan da
bilhassa bu ideolojik plandı. Yani bugüne dek Kemalist-laisist bir
yaklaşım ve onun sol modelleri (özellikle 9 Mart 1971 tasavvurunda)
darbeleri tasarladı, planladı ve gerçekleştirdi.
Bu defa darbe böyle bir zemine oturmuyordu. Tam tersine ideolojisi
meçhul, meşru iktidarı hedef alan, tam manasıyla iktidarı elde
etmeye dönük 'operasyonel' bir cunta girişimiydi, darbe
kalkışması.
Hadise tam da bu noktada çatallanıyor. Bir kere darbenin hedef
aldığı iktidar o güne kadar da geleneksel darbelerin hedef aldığı
kesimdi. Dolayısıyla darbe ilk anlarında ve hazırlık safhasında bir
kafa karışıklığı meydana getirdi. Hemen ertesinde darbeciler
kendilerini geleneksel darbe yaklaşımından ayrıştırınca bu defa
doğrudan iktidarla ve onu destekleyen halk kitlesiyle karşı karşıya
kaldılar. (Teorik olarak bu planda Kemalist-laisist çevreler darbe
girişimi karşısında iktidarla dayanışmalıydı. Fakat öyle olmadı. En
hafifi ifadesiyle darbe karşısında heyecanlandılar, ilk anda
darbeyi desteklediler, sonra da çekinser kalmayı ve 'kontrollü
darbe' tezini geliştirmeyi tercih ettiler.) Bu tablo bize darbenin
iç dinamikleri bakımından bütünüyle 'sistem dışı' olduğunu
gösteriyor.
Bu planda önceki darbeleri 'sistem içi' darbeler olarak
nitelendirmek yanlış olmayacaktır.
İkincisi, darbe bu özellikleriyle tarihte ilk kez toplumsal
tepkiyle aşılmıştır. Daha önce de belirttiğim bu hususun özel bir
yanına değinmek istiyorum.
Söz konusu hadise uzun ordu-sivil ilişkisi içinde yeni bir
dönemeçtir. Bu büyük viraj 2007'de başladı. Hâlâ devam ediyor. Ana
özelliği sadece ordunun iktidar kontrolü altına alınması değildir.
Demokrasinin de halk iktidarı ve halk kontrolü altına
alınmasıdır.
Kapsamlı ve zor bir proje olduğu bu modelin gerçektir. Ama 1950
sonrası halk-demokrasi ilişkisinin yeni bir zemine oturduğu da bir
o kadar gerçektir. Bu bilinen gerçeğin bilinmeyen boyutu ise
gerçekleştirilen hareketin yani halkın sokaklarda orduya karşı
direnmesinin siyasal özne kavramını yeniden biçimlendirmesidir.
Siyasal özne yani siyaseti üreten birey, ilginç bir şekilde sağ
siyasetten geliyor. Bu 1950'den beri böyle. 1950 demokrasinin
sandıkta kurulmasıydı. 2016 demokrasinin sokakta kurtarılmasındır.
Türkiye'deki parlamento-anayasa tarihi açısından bakılırsa bu hamle
bizi söz konusu tarihin başlangıcına götürüyor. Çünkü direniş
İslami bir tonla, İslami bir zihinle gerçekleştirilmiştir.