Hasan Bülent Kahraman Sabah Gazetesi

Üniversite yerleştirmeleri üstüne...

Serde üniversite hocalığı, hatta yöneticiliği varken ve bilinen adıyla üniversite giriş sınavlarında sorunlar yaşanırken o konuya değinmemek abes olur. Üniversite yerleştirmelerinin ve puanlama hatalarının...

14 Ağustos 2017 | 206 okunma

Serde üniversite hocalığı, hatta yöneticiliği varken ve bilinen adıyla üniversite giriş sınavlarında sorunlar yaşanırken o konuya değinmemek abes olur.
Üniversite yerleştirmelerinin ve puanlama hatalarının sorun olduğunu kabul etmek gerekir. Gerek öğrenciler ve psikolojileri açısından gerekse üniversitelerin kontenjanlarını ayarlamaları yönünden bu durum ciddidir. Umarız tez zamanda derlenir, toparlanır.
Herkes onu konuşuyor. Ama tek problem o değil. İkinci bir dert daha var: dolmayan kontenjanlar.
Türkiye'de sınavla üniversitelere yerleştirilen öğrenci sayısı (eski bir mühendisin yuvarlamasıyla belirteyim) yaklaşık 900 bindir. Bunun üçte birinden biraz daha fazlası bu sene dolmamıştır. Kayıtlardan sonra bu durum umarım biraz daha olumlu yönde gelişir ama kontenjan açığının daha da artacağını sanıyorum. Neredeyse yarısını dolduramadığımız bir artık kontenjan gerçeğiyle yüz yüzeyiz.

*** Karşılaştığımız bu iki sorun bana daima tekrar ettiğim iki iddiamı yeniden düşündürdü: eğitim planlaması ve üniversite sınavlarını kaldırmak.
Açık kontenjanlar meselesinden başlayayım: Nedenleri hayli karmaşık bir gerçek bu. Belki üniversite sayısındaki artış ve ihtiyaç ötesi kapasite, belki belli bir düzeyin üstündeki üniversitelere gitmektense çalışma hayatına atılmayı tercih etmek bu durumu yarattı.
Hemen belirteyim üniversite sayısındaki artışa karşı değilim, taraftarım. Elbette gerekli şartların sağlanması gerekir yeni üniversite açarken. Gene de üniversite beş-on sene için açılmaz. Teorik olarak beş-altı yüz sene için açılır. Eğer irade varsa zaman eksikleri tamamlar. Bölge ve şehir üniversiteleri önemlidir. Hele Türkiye gibi nüfusun sadece İstanbul'a aktığı bir ülkede yerel birikimi sağlamak bakımından daha da önemlidir.
Anlaşılan buna rağmen öğrenciler üniversite okumayı tercih etmemektedir. Nedeni muhtemelen belli bir düzeyin altındaki okulda dörtbeş yıl geçirmektense hayata atılmak, bir an önce üretken olmak, para kazanmaktır. Gerçek budur ve üzücüdür. En kötü bir üniversitede geçirilecek zaman bile insana büyük katkılarda bulunabilir. Ama üniversite hayatını bir fantezi veya lüks olarak düşünmemek gerekir. Türkiye'nin bu lüksü taşıyacak imkânı yoktur. Neticede hayat maliyeti ağır bir olgudur.
Bu durumda eğitim planlamasını yeniden organize etmek şarttır. Nerede ne açılacağı, kaç öğrenci alacağı, ne kadar hocaya ihtiyaç duyulacağı ince ince tasarlanmalıdır. Aksi takdirde bu sorun ağırlaşacaktır. *** İkincisi, sınavsız bir üniversite girişi sistemi yaratmak zaruretidir. Herkesin bildiği gerçek o 900 bin kontenjan içinde güçlü üniversite ve bölümler ancak 100 bin civarında bir sayı oluşturur. Hatta onun yarısı kadar öğrenci için 2.5 milyon civarında öğrenciyi sınava sokuyoruz.
Bu ne demektir bilir misiniz? İyi bir üniversitenin 20 kişi alan bölümü için 2.5 milyon öğrenciyi sınava tabi tutmak. Ve gene aynı öğrenciyi bu defa başka bir üniversitenin 30 kişilik bölümü için sınavdan geçirmek.
Tahammül edilmez bu halin ortadan kaldırılması şarttır. Üniversiteler kendi kabul protokol ve programlarını kendileri hazırlamalıdır. Bir bölüme müracaat edecek öğrenci sayısı kapasitenin bilemediniz birkaç katıdır. Onun nasıl eleneceği bellidir ve kolaydır. Tıp, mühendislik gibi büyük üniversiteler başka ve sınavlı bir sistem uygulayabilir. Ama herhalde bugünkü manasız ve artık işlevini yitirmiş mekanizmaların değiştirilmesi şarttır. Aksinde ısrar etmek Türkiye'yi, gençleri ve eğitim sistemini gereksiz yere yormaktır. Hepimize yazık!
Tüm öğrencilere başarılar ve kolaylık dilerim.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
‘Büyük tıkınma’ ya da edebiyatı edebiyatımsılarla öldürüş 10 Kasım 2018 | 4.038 Okunma Atatürk’ün hayatı: resmiyet, sivillik, bilimsellik... 14 Eylül 2018 | 280 Okunma Şiirlideğnek küçük İskender ve büyük şiiri 20 Temmuz 2018 | 268 Okunma Nazım Hikmet’in Cep Defterleri 08 Haziran 2018 | 356 Okunma 1968’e Türkiye’den bakmak... 11 Mayıs 2018 | 331 Okunma