Bir süredir dünyanın bilinmez bir hal aldığını yazıyorum. Bu bir benzetme değil. Misalleri tarihin belli dönemlerinde görülen, görülmüş bir 'çağ.' Böyle bir sonucun nasıl oluştuğu konusunda bütün dünya kafa yoruyor. Fakat her zaman söylediğim bir şey vardır, o cereyan ediyor bir yandan da: dünyayı, her şey olup bittikten sonra anlamlandırmaya, tanımlamaya çalışıyoruz. Asla boş bir çaba değil. Çünkü, bu oluşum bir 'süreç' olarak ('süre' değil) devam edecek. Bugün yapacağımız çözümlemeler acaba yakın geleceğe ışık tutacak mı, soru bu!
***
L'obs dergisinin son sayılarından ikisi bu konuda gözümü açtı.
Derginin yakın zamanlı bir nüshasında Fransa'nın laiklikle olan
meselesi ele alınıyordu, Laiklik Savaşları başlığı altında.
Caroline Furest 'Entelektüeller Fransız laikliğini
Amerikanlaştırmak istiyor' diye feryat ediyordu (!). Cevap verenler
var. Jean Bauberot bu görüşü hırpalıyor. Kimlik olarak laikliğe
karşı çıkıyor.
Türkiye'den bakınca şaşırtıcı değil mi?
Dünyaya devrimler armağan etmiş, laikliğin beşiği Fransa konuyu
henüz yeni yeni, bizim 1990'larda, 2000'lerde tartıştığımız
kavramlarla ele alıyor. Onca felsefi birikime rağmen gelinen nokta
hayal kırıcı: Fransız laikliğinin Amerikanlaştırılmak istenmesine
tepki. Hem de ağır bir suçlama olarak biçimlendirilmiş bir tepki.
Peki! Ne yapalım, bazen de Fransızlar bizden öğrenecek diye çok
yıllar önce çok yazılar yazdım, bu konularda...
Derken, bir iki hafta evvel çıkan L'obs'ta bu defa dehşet verici
bir kapak: 'Katoliklerin Gücü'... (Bu 'güç' kelimesi özellikle
Fransızcada aynı zamanda 'iktidar' demektir, öyle düşününüz.)