Dört dakikalık bir celsede çıkan mallara el koyma kararı...
Can Dündar bana bir mektup gönderdi. Bu mektubu yazmasını, yaşamakta olduğu zor günlerde içini bana dökmesini ondan ben istedim. Türkiye'nin nasıl karanlık bir dönemden geçtiğine dair bir belge niteliğindeki bu mektubu köşeme aynen alıyorum.
* * *
Bitmedi
Bir gün bir haber yazdım ve hayatım değişti.
Haber yalan değildi, yanlış değildi, abartılı değildi. Çarpıtılmış
değildi. Düpedüz gerçekti.
Hükümet yalanlayamadı, yasakladı.
Haber basıldığı gün siteden erişime yasak kondu ve acilen
soruşturma açıldı.
Ertesi gün dönemin Başbakanı ekrana çıkıp "Bu haberi yazan kişi
bedelini ağır ödeyecek. Öyle bırakmam onu" diyebildi.
O kişi bendim ve o günden beri bedelini ağır ödüyorum.
Önce savcılık hakkımda iki kez ağırlaştırılmış hapis cezası istedi.
Bu, eski yasada idam cezasına denkti.
Doğru bir haber için, habercinin asılmasını istemek… Bunu da görmek
varmış demek… Gördük.
Bitmedi.
Suçlamalar yağdı:
Terör örgütüne yardım yataklık, başka bir ülke menfaatine casusluk,
hükümeti devirmeye çalışmak, devlet sırrını ele vermek, gizli belge
yayınlamak…
Yargılama başlamadan tutuklandık, Silivri'ye yollandık.
3 ay sonra Anayasa Mahkemesi, tutukluluğumuzun hukuksuz olduğuna
karar verdi. Salıverildik.