Aylardan yine Kasım’dı. Rüzgârlı Sokaktaki gazetenin mescidine ikindi namazını kılmak için girmiştim. Mescid ara bölümde olduğu için dışarıya açılan bir penceresi yoktu. O yüzden karanlıktı. Işığı yaktığımda yerde iki kişinin uyuduğunu gördüm. Işığın şiddetinden rahatsız olmalı ki yerdekilerden biri “Kapat kardeşim kapat, görmüyor musun uyumaya çalışıyoruz” diye çıkıştı. Işığı kapattım. Kapıyı kapattım. İstihbarat servisinin yolunu tuttum.
Bir süre sonra İstihbarat ile Yazı İşleri arasındaki koridorda belirdi o mescitte yatan iki kişi. Homurdanarak Yazı İşlerindeki büyük masanın kenarına iliştiler. Uzaktan onları izliyordum.
Cesaretimi toplayıp yanlarına gittim. Selam verdim. “Hoş geldiniz” dedim. “Biraz önce mescitte uyuduğunuzu bilseydim rahatsız etmezdim” dedim. Gözlüklü, siyah sakallı olan (“Kapat kardeşim, kapat şu ışığı” diye bana çıkışan) “Mühim değil genç adam” dedi omzuma dokundu, sigarasını yaktı önüne baktı. Ondan daha zayıfça olan da “Hadi işine bak” diyerek beni uzaklaştırdı.