“Ayak uydurmak” diye çok güzel bir atasözümüz var. Ayak uydurmak!
Bir grup davranışı olarak, ayak uydurmak baştan sona ritmi, baştan sona uyumu anlatır.
Örneğin, bir yürüyüş kolunda verilen komut ile başlar ve her “sol” dendiğinde sol ayak yere basar. Ayak uyduğu zaman, ritim ve ahenk tutturulur. Hem görsel bir uyum oluşur hem yol alınır.
AYAK UYDURAMAYANLARI NE YAPACAĞIZ?
Ayak uydurmak deyimi nereden aklına geldi diye sorarsanız dün Sinan Erdem Spor Salonu’nda Ak Parti İstanbul Belediye Başkanları Aday Toplantısı vardı biliyorsunuz. O toplantıyı takip etmek üzere gittiğim salonun etrafındakileri gördüğümde “Ayak uydurmak” deyimini hatırladım.
Bir de evet bir de Sayın Binali Yıldırım’ı gördüğümde.
İlk aklıma geldiği yer Sinan Erdem’in önü ve etrafıydı dedim ya… Çünkü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, tekrar Ak Parti’nin başına geçtiği “Kibirle yürüyüp yolu incitme” diye uyarıda bulunduğu 21 Mayıs 2017’den bu yana o uyarıları hala içselleştirememişleri gördüm.
Hala kibir abidesi, hala fütursuz, hala liderine ayak uyduramamış “kifayetsizler” etrafta fink atıyordu. Çakma çakarlı araçlarıyla bazıları da resmi çakarlarıyla siren seslerini de peşlerine takıp trafiği altüst edenleri mi ararsınız…
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun” diye güvenliği sağlamaya çalışan memurlara efelenenleri mi ararsınız?
Hepsi Sinan Erdem’in etrafındaydı.
Ayak uydurmadıkları için uyumsuzluğu onlar temsil ediyorlardı. Davranışları sırıtıyordu.
Mağrur ve ağır başlılar da vardı. Kalabalığın arasına karışmış emin adımlarla toplantı salonunun kapısına yürüyorlardı. Zaten onlar da olmasa “Ayak uydurmak” deyimi çoktan tarih olacaktı Ak Parti için.
Ayak uydurmuşlardı, ritimleri tamdı. Ahenklilerdi.
Onların varlığıdır ki hala Ak Parti’yi birinci parti yapmaktadır.