Andımız tartışması, Cumhur İttifakı’nın sonunu hazırlar mı?
Baştan söyleyeyim, hazırlıyor… Birileri ellerini ovuşturmaya çoktan başladı bile.
Cumhur İttifakı Türkiye’nin 2023, 2053 ve 2071 vizyonları için elzemdir, gereklidir, şarttır.
İhtimam ve özen bu ittifakın her iki tarafının da görevidir. Nokta.
Bununla birlikte, bu köşeyi takip edenler hatırlayacaktır, “MHP MHP’dir, Ak Parti Ak Parti’dir” diyenim.
MHP MHP’DİR AK PARTİ AK PARTİ
İki partinin de ortak hedefi “Büyük Türkiye”dir. Tamam. İki partinin de ortak hedefi “Bağımsız Türkiye”dir. Tamam. İki partinin de hedefi tüm terör örgütlerinin canına ot tıkmaktır. Tamam.
Ortak hedefin ete kemiğe büründüğü gece 15 Temmuz’dur. Tamam.
İki partinin birbirine verdiği destek neticesidir ki hem anayasa değişmiştir hem kritik 24 Haziran seçimleri atlatılmıştır. Tamam.
7 Ağustos Yeni Kapı ruhu iki parti için de ortak paydadır. Tamam.
Tamam da karşımızda iki farklı parti var. İki farklı düşünce var. İki farklı yapı var.
Onun için baştan beri dediğim o ki “MHP MHP’dir, Ak Parti Ak Parti…”
Cumhur İttifakı’nı tartışma açan iki olayla karşı karşıyayız. Bunlardan ilki af tartışmasıdır. Af konusunda MHP ve Ak Parti farklı düşünüyor. Çok doğal aslında. Af tasarısı Meclis’te. Bu aşamada komisyonlarda ve genel kurulda hangi parti ne yönde bir eğilim gösterecek göreceğiz.
Tam da böyle bir ortamda, af tartışması üzerinden liderlerin birbirini yıpratıp yıpratmayacağı merak konusuydu.
İki liderin de kamuoyu önünde birbirine yönelik ağır eleştirisi son dönemde hiç olmadı. Dikkatli ve özenli bir üslup hakimdi.
Ama af tartışmasında MHP lideri Bahçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “50 bin uyuşturucu suçlusunun olduğu yerde af çıkarmayız” cümlesini doğrudan kendisi için söylenmiş kabul edince işler biraz değişti.
Allah’tan Ak Parti sözcüsü Ömer Çelik, minareyi düzeltti. Yanlış anlaşılmayı önleyecek açıklama yaptı. Erdoğan’ın ima yollu konuşmayacağının altını çizdi.
DANIŞTAY’IN VESAYETİNİ DEĞİL DE TÜRKLÜĞÜ TARTIŞIYORSAK…
Bir de “Andımız” tartışması var ki bu tartışma Cumhur İttifakı’nın akıbetine ilişkin çok daha büyük bir tehlikedir.
Çünkü, ne hikmetse “Danıştay’ın yürütmenin alanına girip girmediği” veya “Yargının vesayeti” bağlamında tartışma yapılacakken, konu birileri tarafından “Türklük”, “millet”, “devlet” bağlamına çekildi.
Andımız tartışmasını neden “Türklük” üzerine yaptığımızı anlayabilenimiz var mı?
Andımız tartışması, neden “yargı vesayeti” ve “yargının yürütmenin alanına müdahalesi” şeklinde değil de Türklük üzerinden tartışılıyor anlamış değilim.
Türklük meselesine gelince…
TÜRKLÜK, İSLAMLIK, MÜSLÜMANLIK…. ANLAMAK İÇİN BALKANLARA, ORTADOĞU’YA BAKIN HELE
Benim bu konudaki tavrım belli. Türküm, bundan onur duyuyorum. Lakin Türk olmayanı da neden Türk değilsin diye aşağılamak, hakir görmek gibi bir düşüncem hiç olmadı.
Dahası Türklüğü bir kültürel üst kimlik olarak kabul ederim. Tıpkı, Latin Amerika’ya göç eden Lübnanlı Araplara “El Turko” denmesinin benim için büyük övünç kaynağı olduğu gibi.
Birkaç yıl önce Batı Trakya’yı ziyaret etmiştim. İskeçe Müftüsü Ahmet Mete ile çay kahve içerken şöyle bir şey anlatmıştı,
“Sünnet mevsimi burada çok heyecanlı, çok renkli geçer. Roman çocuklar bile sünnet olduktan sonra, ‘Ben Türk oldum’ diye sevinç çığlığı atar.”
Türklük, aynı zamanda bir hissiyattır. Aynı zamanda İslamlıkla, Müslümanlıkla doğrudan ilişkilidir.
Türklüğün ne anlama geldiğini görmek isterseniz, Balkanları, Ortadoğu’yu gezmenizi öneririm.
Çünkü, Türklük o coğrafyalarda, o iklimlerde “etnik bir ırk” anlamında hiç kullanılmaz. Türklük ile Müslümanlık mezcedilir.
Bosna Savaşı’nda Srebrenitsa’da sivil Boşnakları katleden Sırp komutan Radko Miladiç, “Bugün Türklerden öcümüzü aldık” demiştir. Neden acaba? Zira Boşnaklarla Türkler arasında bir kan bağı olmadığını o da biliyordu.
Türklük, bir ırk için kullanılabilecek tanım değildir. Türklüğün şiarındandır; yürüyüp gittiğin coğrafyalardakilerle karışırsın. Onlardan kız alıp, kız verirsin.
Bakın Anadolu’dan 15 bin km uzaklıktaki Açe Sumatra adasında yaşadığım bir olayı nakledeyim.
2004’te gittiğim Başkent Açe’de, bir ihtiyar beni görünce eliyle işaret edip “gel buraya” dedi. “Gel seni dedelerine götüreyim.” Bir arabaya bindik, Hint Okyanusu’nun hemen kıyısında bir tepede bir mezarlığın kenarında durduk. Arabadan indik, “İşte dedelerin, sana Fatiha okumak düşer evlat” dedi.
Sarı Selim zamanında 17 kadırga ile yardıma giden, Osmanlıların mezarlarıydı gittiğimiz yer. Ve yöre insanları hala orayı “Türk mezarlığı” olarak koruyup gözetiyordu.
Türklük böyle bir şey yani!
Irkçılığın gerici bir ideoloji olduğunu biliyoruz. MHP milliyetçiliğinin de gerici ırkçılık ile hiçbir ilgisinin olmadığını…
Ama Danıştay’ın kararından sonra Cumhur İttifakı’nın “politik” manevralarla ayrışması için düğmeye basılmış görünüyor.
Tıpkı af tartışması gibi.