Ufaktan dillendiriliyor ama bir devlet politikası haline dönüşmüyor. Bakıyorsunuz neredeyse herkes şikayetçi ama bir türlü önlenmesi için gerekli çalışma yapılmıyor.
Konumuz yine İstanbul ve elbette şehir kültürü.
Önce şunları bir kez daha hatırlayalım. İstanbul’u hep birlikte tükettik. Taşı toprağı altın olan şehrin ne taşını ne toprağını bıraktık. Yetinmedik, etrafında ne varsa İstanbul’a dahil edip, oraları da tükettik. Şimdi karşımızda ucube binalarla dolmuş semtler… Şişe ağızına dönüşmüş kavşaklar… Ve en nihayetinde çekilmez trafik, insan tabiatına aykırı yaşam alanları ve gerim gerim gerilmiş İstanbullular var!
En son Cumhurbaşkanımız Erdoğan da söyledi: Hep birlikte bu şehre ihanet ettik!
Zaten fiziki olarak çok sıkıntılı bir coğrafyada İstanbul. Kuzeyinde ve güneyinde deniz var. Tam ortasından geçen Boğaz ile de ikiye ayrılıyor. Hal böyleyken, İstanbul’a gelmek özendiriliyor. İstanbul’da mülk sahibi olmak özendiriliyor. İstanbul’da yaşamak özendiriliyor.
Böylece fiziki olarak kapasitesinin çok üzerinde bir nüfusu bünyesinde barındırıyor. Yeni yeni semtler kuruluyor. Bugün Esenyurt diye bir yer var mesela İstanbul’da ve orada öyle abuk bir yerleşim var ki hak getire.