“Millet neden ‘çakarlı araç’ kullananlara mesafe koyuyor, bunun üzerinde durulması gerekmiyor mu”diye sorduğum sorunun üzerinden bir cumhurbaşkanlığı ve genel seçim, bir de yerel seçim geçti. Milletin özellikle yerel seçimlerde bu çakar meselesini nasıl mesele ettiğini gördük. Nihayetinde “çakarlı araç kullananlar” ile ilgili İçişleri Bakanlığı harekete geçti.
İşin vahim tarafı, çakarlı lüks Alman makam otoları sadece belediye başkanlarına, üst düzey bürokratlara, korunan risk grubundaki insanlara hizmet etmiyordu. Neredeyse sıradan bir daire başkanı, müteahhit/işadamı hatta bir partinin ilçe başkanı bile siyah lüks bir otomobile biniyor ve ne hikmetse utanmadan çakma ya da yasal çakarlarını açarak trafikte yol alıyordu. Onlar trafikte güvenle ve hızla ilerlerken millet arkalarından sövüyordu.
KENDİLERİNİ İMTİYAZLI SANANLAR VAR
Yıllardır her vesile ile “kibir” göstergesi olarak gözümüze sokulan “çakarlı araç” meselesini gündeme getirdim. Her gündeme getirdiğimde “İyi ama…” ile başlayan bir sürü mazeret duydum. Bir de “Bazıları için elzem… Adamın vakti kısıtlı. Güvenlik sorunu yaşıyor. Ne yani kırmızı ışıkta beklesin, köprü trafiğinde vakit mi kaybetsin” türü savunmalar işittim.
Hatta “çakma çakarla” Avrasya Tüneli’nin girişinde yakalanan üst düzey bir Milli Eğitim personeli, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun” diye polise efelendiğinde, karşısındaki polisin de “Ben devletim” diyerek karşılık vermesinin sonuçlarını da bu köşede yazmıştım, hatırlarsınız.
Üç kuruş verip Topkapı Sanayi’de “çakar” taktıran çakallar bir yana, devleti temsil ettiğini düşünen üst düzey ya da alt düzey bürokratların “geçiş üstünlüğü” için kullandıkları çakarlara da baştan bu yana karşıydım.