“Şartlar oluşsaydı Erdoğan’ın karşısına muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı olarak çıkacaktım” dememişti elbette ama, “Türkiye pozitif bir gündem içerisinde değil” diye başlayıp, “Geniş mutabakat oluşmadı. Bu nedenle adaylığım söz konusu değildir” diyendi.
Söz konusu açıklamasından önce günlerce siyaset ve medyada ismi üzerinden uzun tartışmalar yaşandı. Sonunda bir cumartesi günü bir merdivenin başında şöyle dedi:
“Türkiye pozitif bir gündem içerisinde değil. Bu ortamda seçimlere gidiyoruz. Bu çerçeve içerisinde benim ismim de yoğun şekilde gündemde. (…) Ne ben ne de ailem herhangi bir beklenti içinde değiliz. (…) Seçimlerin erkenden yapılacağının anlaşılması üzerine Temel Karamollaoğlu’nun ismimi zikretmesi benim dışımda gelişmiştir. Benim organize ettiğim bir süreç değildir (…) Ben de geniş bir mutabakat olursa üstüme düşeni yapmaktan çekinmeyeceğimi söylemişimdir. ‘Toplumun büyük bir kesiminden böyle bir talep olursa gerekeni yaparım’ demiştim. (…) Temel Bey’in çabaları sonrası geniş bir mutabakat ortaya çıkmamıştır. Bu nedenle adaylığım söz konusu değildir” (28.04.2018/gazeteler).
Aday olmadı. Seçime girmedi. Bekledi. Ta ki 2018’in Ağustos ayında dolar kuru üzerinden Türk ekonomisine yapılan ahlaksız saldırı gerçekleşinceye kadar.
Dolar 7 lirayı gördü. Enflasyon çift haneyi çoktan geçti. Faizler 20’nin üzerine çıktı. Türk ekonomisi Amerika’nın ve şürekâsının saldırısıyla sarsıldı. Ve…
Krizi fırsata çevirmenin yolu olarak “AK Parti içinden yeni bir parti çıkartmak için” harekete geçildi.