İnsanlar birbirleriyle konuşabilmek için, vakit geçirebilmek
için fırsatını bulunca bir araya gelirler.
Bunun adı “sohbet” konmuştur.
Şimdikiler “geyik” diyorlar ya, işte bu!
Çoğu kez boş laf olsa bile, acısıyla, tatlısıyla, dedikodusuyla
sohbetten yana olanlardanız.
Ölçüyü kaçırmamak şartıyla...
Gençlerin “geyik muhabbeti” demeleri de uygundur.
Ortada bir laf vardır, iş yoktur, zaten çok kere de “laf ola beri
gele” misali sıralanır siyaset, politika; hele yakında seçim
varsa.
Geçen gün birkaç arkadaş böyle bir sohbetin içindeydik.
Daha doğrusu, geyik muhabbeti yapıyorduk.
Birisi okuryazar takımının çoğunlukla muhalif olmasına rağmen pek
fazla bir şey öğretmediğini söylüyordu.
Acaba doğru muydu?
Nef-i’den başlayıp bütün mizah yazarları ve heccavları bunlardan
değil miydi?
Hatta Şair Eşref gibi olanları varsa da kime ait olduğu bilinmeyen
“Laedri” diye adlandırılan hicivleri.
Mesela Namdar Rahmi Karatay gibi!
“Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye” diyen hicavları!
Biri dayanamadı, “Haksızlık ediyorsun” dedi.
Tevfik Fikret’in “Han-ı Yağma” diye başlayan şiirini örnek
gösterdi.
Türkiye’de bazı kesimler Şair Eşref’ten Tevfik Fikret’ten pek
hoşlanmazlar.
Çünkü Tevfik Fikret Türk toplumunu bunlar gibi düşünmez.
A. Kadir, Tevfik Fikret’in şiirlerini günün diline
uygulamıştır.