Ağaçların suya uzanan kökleri gibi birbirlerine edilmiş binlerce
sözpırıltılı gülümseyişlerin, gözleri kapatan ellerin, kötücül
tavırların, taşkınlıkların, tatminlerin ardındaki anlamlar (...)
Yine de bazen tek bir basmakalıp konuşma içinde bütün bir hayatın
tohumlarını taşır. (LAWRENCE
DURRELL/Baltahazarİskenderiye Dörtlüsü)
Annem çok düzgün piyano çalardı, ders almıştı. Altmış yıl sonra hala aklımda sevdiği parça var: Brahms'tan bir vals, Opus 15 La majör vals. Onu buldum; tam bir dakika otuz altı saniye sürüyor. Bir dakika otuz altı saniyelik mutluluk. Mutluluk asla daha uzun sürmüyor. Bir gün babam anneme kemanla eşlik etmek istedi. Küçüklüğünde keman çalmayı öğrenmişti. Düetleri feci oldu. Sanki her biri farklı bir parça çalıyordu (...) Biz, annemin tek başına çalmasını isterdik. Onlar ne birbirlerine eşlik etmek için ne de birlikte çalmak için yaratılmışlardı. (JEAN-LOUIS FOURNIER/Kuzeyli Annem)
***Mayıs sonu güneş yedi buçuğa doğru batmaya başlar. Beyrut'un en güzel saatindeyiz. Bulunduğumuz teras, arkamızdaki binalar, önümüzdeki korniş, eşya ve biz, tiyatro sahnesinde imişiz de yan projektörlerden üzerimize henüz iyi açılmamış, koyulaşmamış leylaklar tazeliğinde bir ışık yansıtılmış gibi (...) sulu boya bir resim seyrediyoruz. Boyamız öylesine hafif, uçucu ki, güneşte kalsak çabucak solacak, silineceğiz sanki. (R.H.KARAY/Yeraltında Bir Dünya Var)
***Nefes almak için... Bunu ara sıra yapıyorum... Yolculuğa çıktığımı söylüyorum... Ya bir otele gidiyor ya da hiç yatmadan Paris'i arşınlıyorum...