Yıllardır içimize sinmiş oryantalizmle boğuşuyoruz.
Yıllardır Doğu'ya, Ortadoğu'ya, Anadolu'ya sömürgeci bir Batılı
gibi bakıp yaşayanların kültür sahasındaki hegemonyasını konu
ediyoruz.
Kritik bir mesele bu.
Çünkü coğrafyaların işgali sona eriyor ama zihinlerin işgali çok
uzun sürüyor.
Son zamanlarda net biçimde gözlemlediğim benzer bir problemimiz
daha var ki, şöyle anlatabilirim...
Kendimize bir "şarkiyatçı" (oryantalist) gibi bakmamız berbat bir
eziklik, burası tamam!
Fakat Batı'ya bakışımızın alabildiğine lumpen bir cehalet taşıması
ve iddialarımızın uydurukluğuna ne buyurulur!
Bu da bir tür eziklik değil mi?
Belli ki, bu kez de feci bir oksidantalizmin oltasına
yakalanmışız.
Adam her lafına küçümseyici bir ifadeyle "ABD zaten daha dün kurulmuş bir devlet" klişesiyle başlıyor; "üç beş menfaatperestin başkenti Washington" diyor; iş sonunda "Amerikan ordusuna höt denince, pısarlar" noktasına kadar geliyor.
Eskiler "Düşmanını küçümseyen savaşta küçülür" derdi. Kimsenin artık bu hikmetli uyarılara dikkat ettiği yok!
Bir başka tartışma programına bakıyorum; akademik unvanı da olan uzman (!) oradaki üniversite anılarını anlatmayı bitirirse, güncel durum hakkında yorum yapacak ama ne gezer! Yüksekten atıp tutan üç cümle ekleyip konuşmasını bitiriveriyor.
Olmaz ki!
Böyle ne Batı'yı anlayabiliriz, ne de Batı'nın üzerimizdeki hesaplarıyla baş edebiliriz. *** Sadece Batı mı?
Aynı uydurukçuluk Rusya ve Çin analizlerinde de geçerli.
O tarafa bakarken yeni trend acelecilik, dilekleri gerçeklerin yerine koymak ve abarttıkça abartmak.
Bazılarını dinliyorum...
Sanırsınız ki, Çin hemen 2019'da doların hâkimiyetini alt edecek, Rusya bu kış doğalgazını kullanarak AB'yi dize getirecek.
Yahu yapmayın, etmeyin! *** Belki de hem güncel gelişmelere gözlerimizi dört açıp bir yandan da pek çok şeyi detaylarıyla baştan öğrenmeliyiz.
Üstelik dünyanın da bir nevi "resmi tarihi" var.
Zihnimiz yalanlarla örülü.
Artık onları da söküp atma vakti.
Ama "atıp tutarak" olmaz!