Yahu ne oluyoruz?
Külü alevlendirmede...
Kendi halimizde otururken birden bire celallenmeye...
Her topa kafa uzatıp kaş göz yarmakta...
Ve biraz amiyane olacak ama...
Her hıyarım var diyene tuzlukla koşmakta neden birbirimizle yarışır
olduk?
Mesela FETÖ konusunda zaten apaçık olan şeyleri karşılıklı
itişme içinde konuşarak bulandırdığımızın farkında bile
değiliz.
Pensilvanya'daki hain bile bile...
Sırf ortalık karışsın diye ortaya bir takım iddialar atıyor
ya...
Hemen medyasıyla, sosyal medyasıyla o iddiaların üzerine
üşüşüyoruz.
Oysa adamlar için doğru diye bir şey yok.
Varlıkları yalan/saptırma/örtme üzerine kurulmuş.
Nihayetinde oltaya gelmiş oluyoruz, bizi "dışardan" izleyen ve
kötülüğümüzü; ayrışmamızı, huzursuzlanmamızı isteyenler de el
ovuşturuyor.
Çok dikkatli olmamız gerek.
Çünkü yeni toplumsal memnuniyetsizlik noktaları oluşturuluyor ve
eski yaralar özellikle kurcalanıyor
Yok, kıyafetime karışma!
Yok, Anıtkabir arazisi imara mı açılıyor?
Yok, heykel!
Hepsi sakız gibi çekile çekile uzatılıyor.
Hele sosyal medya felaket. Orada "tezgaha gelme"nin şahikası
yazılıyor.
Ve işin ilginci...
Bütün bu sersemlikleri sabah akşam "ben çok zekiyim" diye kendini
pohpohlayan yeni kuşaklar pek seviyor.
Yetmiyor, bir bakıyorsunuz...
Asla ayaküstü konuşulmayacak, televizyonlarda çar çur edilmeyecek,
ağız dalaşına gelmeyecek ilahiyat konuları münazara malzemesi
olmuş.
Münazara dediğin, fikir tartışması falan değil. Bildiğimiz maç!
İmanın, fikrin, düşüncenin maçı olur mu?
Maksat seyirciler tribünleri doldursun, taraftarlar oluşsun.
Sonuç?
Dikkatimiz dağılıyor.
Direncimiz kırılıyor.
Sokaktaki insanın tabii dayanışması şüpheye itiliyor.
Ağızlarda kekremsi bir tat, ruhlarda endişe tohumlandırılıyor.