İki gündür esen hava genç kuşakları yanıltabilir.
Nasıl mı? Muhammed Ali ringde ve hayatta hiç yenilmemiş biri gibi görünebilir onlara.
Oysa hakemler hem ringde hem de hayatta ona yapılan "faul"leri görmezden geldiler hep ve rakiplerinin elini havaya kaldırdıkları zamanlar da oldu.
Ali'nin yenilmeyen tarafı ruhuydu.
Ve ne yaptılar biliyor musunuz? O yenilmez ruh ve hep dimdik ayakta kalan imanı zihinlerde görünmez kılmak için koca bir endüstriyi harekete geçirdiler.
Hollywood'u yani.
Ve yarattıkları karakterle Los Angeles'tan Kuala Lumpur'a;
İstanbul'dan Delhi'ye, dünyanın dört bir yanındaki gençlerin kalbini çaldılar, aklını çeldiler.
Hiç tükenmeden "Ben Müslümanım" diye bağıran siyahi adamın şampiyonluklarını elinden alamayacakları için yerine beyaz ve düzene karşı "uslu" bir film kahramanı yerleştirdiler: Rocky Balboa!
***
Şimdi bu da nereden çıktı mı diyorsunuz? Bilenler, bilir; olay tamamen gerçektir. Çünkü küresel kültürün merkezinde işler böyle yürür.
Gerçek etkiler, imajların gücüyle süpürülür. Gerçek savaşlar, hayali kavgalarla unutturulur.
Rocky filmlerine gitmeyi seven, ona benzemek için hırıldar gibi konuşmaya çabalayan onca kuşak hiç bunları düşünmüş müdür, bilemem.
Anlamak ve anlatmak için 30 Ekim 1974'e dönmek gerek… Hatırlıyorum. Gecenin bir yarısı uyanmış bütün aile olarak beyaz ahşap kutulu televizyonumuzun karşısına geçmiştik. Maç Zaire'deydi.
Boks dünyasının en ağır yumruklu adamı sayılan Foreman ilk çanla kendisinden yedi yaş büyük Ali'nin üzerine yürümüştü.
Kendini ringin köşesine çeken Ali 22 yaşındaymış gibi vücut çalımlarıyla rakibinin bazı yumruklarını savuşturuyordu, bazılarına fiziksel olarak katlanıyordu.
Olacak iş değildi yani.
Tam yedi raunt böyle sürdü. Nefesimizi tutuyorduk.
Moralimiz git gide bozuluyordu.
Sonra 8. raunt geldi.
Foreman'ı üzerine çağırdı. "Bütün gücün bu kadarcık mıydı?" gibi bir şeyler söyledi. Ve rakibini yere seriverdi.