Dünya çok hareketli...
Dengeler sarsılıyor.
İttifaklar çaktırmadan bozuluyor.
Hele Ortadoğu...
Bir ayı öteki ayına uymuyor.
Sonuç olarak...
Orta vadede uluslararası ilişkilerin alacağı şekli bugünden
kestirmek zor.
Peki bu durumda biz ne yapmalıyız?
Çevresi fiziken çok geniş bir askeri yığınakla kuşatılmış, ruhu
çeşitli "zihin-kontrol" kampanyalarıyla tehdit altında tutulan
Türkiye nasıl davranmalı?
Ama tam orada hayati bir nokta var...
Yeni taktikler geliştirip hareket ederken dağılmamak için "yer"imizi (bağımsızlık ve milli irade arzumuzu) asla kaybetmemeliyiz.
Türkiye'nin düşmanları pergelin sabit ucunu yerinden oynatmak istiyorlar...
Durduğu yerden şüpheye düşürmek istiyorlar.
Sabit ucu azıcık kaydırsalar, oradan yürüyecekler. *** Şüphe yalnız tek tek insanlarınkini değil, toplumsal zihni de kemirip bitirir.
Yargıda şüphe, ekonomide tedirginlik, siyasette oynaklık...
Türkiye'nin dış düşmanları bu sözünü ettiğim alanlarda içerden tutuşturulmaya çalışılan alevlenmeler için elde benzin bekliyorlar.
Maalesef muhafazakâr, liberal, milliyetçi, Atatürkçü, şu bu demeksizin her kesimden müttefikleri var.
Bütün hesapları sokaktaki insanda Ankara'nın direksiyon hâkimiyetini kaybedeceği duygusunu oluşturmak üzerine kurulu.
Bu oyuna gelmemek; zihnimizin zorluklar karşısında "kıvırma" dürtüsünü bastırmak ve sabit ayağımızı kıpırdatmamak (bütün milli kesimleri blok halde yan yana tutmak) boynumuzun borcudur.