Aklımda bugün kızılçam ormanının orta yerinde geçen akşamları anlatmak vardı.
Rüzgâr biraz arttığında bütün seslerin açık deniz seferinde bir yelkenliyi andırdığını mesela...
Yukarılarda dağın eteklerine yapışmış akçakesme makiliklerinin hışırtılarını...
Okaliptüsleri, sedirleri, günlük ağaçlarını...
Deniz suyuna karışan tatlı su kaynaklarının buz gibi suyunu yazacaktım...
Eh üç günlüğüne şehirden iyice uzağa kaçmıştım ya, dönünce yazdıklarım bunlar olsun istemiştim.
Dikkat ediyor musunuz?
Bekleyişteyiz.
Kim, ne zaman, nasıl Suriye'de tetiğe asılacak?
Olay bu.
Tahran zirvesinde bir kez daha anlaşıldı ki, insan hayatına değer veren tek ülke Türkiye...
Bu bizim güzel yalnızlığımız...
Peki ne olacak?
ABD önce alışıldık yolu denemeyi düşünüyor gibi...
Yani "kimyasal silah kullanıldı" iddiasını ortaya atarak Suriye'ye doğrudan müdahale etmenin yolunu arıyor.
Rusya ise bu ihtimalden ciddi bir biçimde çekiniyor. Çıkarlarını ve Suriye'deki üslerini korumak için rejimin elini güçlendiriyor.
Bunlar çırılçıplak görünüyor.
Ya tablonun görünmeyen kısımlarında neler var? *** Suriye'nin İsrail ile sınır bölgelerindeki İran güçleri ve milisler çekildi.
Yerlerini Rusların aldığı söyleniyor.
Bu suskun bir mutabakat:
Rusya ve İsrail oldum olası birbirlerini susarak rahatlatırlar.
İsrail devletinin içinde Esed'le anlaşalım diyenlerin sesi yükseliyor.
Zaman zaman Suriye içindeki İran askeri tesislerine yapılan ve Rusya'nın net biçimde sessiz kaldığı hava saldırılarının da Esed'i makul bir noktaya çekmeyi amaçladığı iddia ediliyor.
Tablonun Tahran tarafındaysa yavaş yavaş Moskova korkusu şekilleniyor:
Ağır ABD ambargolarından bunalan Moskova bir de Tahran'ın yükünü çeker mi?
Bizim medyaya yansımadı ama Helsinki zirvesinde Putin ile Trump'ın bu konuyu tartıştıkları biliniyor.
Rusların Suriye'de kalması şartıyla İran'ın oradan çıkartılmasında anlaşma sağlandığını iddia eden yorumcular var. *** Sonuç net...
Artık uluslararası plandaki her gelişme Türkiye'yi (onlarca yıl geç kaldığı için yeterince hazırlanamadığı) bağımsız pozisyon almaya ve şartları tek başına zorlamaya itiyor.
İttifaklar, ortaklıklar falan hikâye!
Diğer devletler de bizi böyle bilecek ve eninde sonunda kabullenecekler.