Bizim Batı'ya meftun, beyaz ve fena halde laik arkadaşlara
"kendinizi boş verin ama çocuklarınıza yazık ettiniz" deyince, çok
bozuluyorlar.
Ama gerçek bu ne yazık ki!
Geçen gün Gaziosmanpaşa Üniversitesi'nde hani...
Üç beş ezberini "aydın"lık sanıp Nepal için yardım toplayan
başörtülü okul arkadaşlarına saldıran genç kızı düşündüm de...
Nasıl kendinden emin bir aymazlıktır o!
Hepsini geçtim, "Üniversite aydın insanların yeridir, sizin burada
işiniz yok" derken nasıl gülmesi gelmez?
Ya o bir günde Putinci oluveren sosyal medya ergenlerine ne
demeli!
Anne babalara soruyorum...
Her gün çocuğunuzu okuldan tenis dersine, piyano kursundan tiyatro
atölyesine koşturup durmanızın gayesi gün gelip çocuklarınızın "hah
işte, bu Ruslar şimdi ağzımızın payını verir" diye sevinmeleri
miydi?
Bu tayfanın ilerlemeye ve aydınlanmaya inançları öyle
güçlü ki, görenin nutku tutuluyor.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkenin yöneticileri bu inancı
gelişimin ideolojik motoru olarak kullanmışlardı. Eh, diyelim ki,
bu anlaşılır.
Fakat bugün tarihin pek "ileri" bir noktada olduğunu düşünen
"muasır" ülke insanı kaldı mı acaba?
Herhangi bir Batılı için bile "ilerleme" artık bir mit, modern bir
efsane.
Ama bizim Batıcımızın gözünde hâlâ tarihin gerçeği, bir nevi
varoluş hakikati!
Yüksek ateş gücüyle gerçekleşen vahşi katliamlara, tam teşekküllü
hastanelerde basit bir enfeksiyondan gidenlere bakıp bir an bile
"sahi buna ilerleme denir mi?" diye düşünmüyorlar.
Boşluktan kıvranıyorlar; depresyon, stres, anksiyete, vd.
Ama "neden?" diye sormuyorlar.