Bütün medyalarıyla...
Yalan üstüne yalan atarak...
Tehdit ederek...
Pişkince...
Ahlaksızca...
Ve alabildiğine şirret bir dille...
Halka saldırdılar...
2013'ten bu yana halkın bütün siyasal tercihlerini horladılar; bütün değerleriyle alay ettiler.
Sonra da insanların karşısına geçip "Ama olmaz ki, kutuplaştık!" demeye başladılar.
Bu kampanyayı sahaya süren iç ve dış odakların cibiliyetini bilenler için problem yoktu!
Kulağımızı tıkar geçerdik.
Olmadı dayanır, katlanır ve işimize gücümüze bakardık.
Nitekim öyle yaptık.
Ama işin bir başka tatsız yanı ortaya çıktı: Bazı muhafazakârlar bu şirret dilden ürktü, ürkütüldü. Endişeler birbirini izlemeye başladı: "Yoksa yanlış mı yapıyoruz; memleket elden mi gidiyor; daha fazla arıza çıkmadan bir uzlaşma yolu bulsak mı?"
Siyasi kıpırdanmalar, kulisler, arkadan ittirmeler derken, üzerine 7 Haziran seçim sonuçları gelince...
Tablo tamamlandı formül dile geldi...
Madem kutuplaştık, o halde uzlaşalım.
Madem gerildik, o halde gevşeyelim.
Peki nasıl?
Koalisyon yaparak...
Tamam, anlıyorum da beyazlarla aynı havaya giren esmerlere ne oluyor be kardeşim!
80 yıl tek kutuplu bir ülkede yaşamanın sancısını çeken halk "kutuplaşma" üzerinden tedirginlik yaratma numarasını yer mi? Yemiyor.
O yüzden seçmenin başını döndürüp ikna edecekleri başka deyimler, başka kavramlar arıyorlar.
Nasıl profesör olabildikleri şayanı dikkat birtakım adamlar "türbülans" kavramını ittirmeye çalışıyor.