Olacak şey değil ama oluyor!
Hem "artık her şeyi biliyoruz" diye sırtımız yalandan sıvazlanıyor,
hem de gündelik hayatımıza dair en basit becerilerden bile yoksun
olduğumuza inanmamız isteniyor.
Artık anneliği bilemiyoruz, babalığı bilemiyoruz, beslenmeyi
bilemiyoruz, yatmayı bilemiyoruz, kalkmayı bilemiyoruz, çalışmayı
bilemiyoruz.
Hepsini başta öğrenmemiz isteniyor.
Gençlere bakın, anlarsınız; artık becerdiğimiz(!) tek şey ölesiye
sıkılmak.
Gençler en tabii becerilerini bile kaybetmiş yetişkinlere dönüşüyor
ve bunu normal bir şey gibi karşılıyoruz. Üstüne üstlük bunu
"gelişme" olarak görenler var.
Böylece "doğru annelik", "iyi babalık", "sağlıklı beslenme",
"başarılı kariyer" yollarını öğreneceğimize inanıyorlar.
Sonuçlar iyi mi peki? Hayır!
Sonuçlar ortada...
Yaygın tatminsizlik ve eğitimle yükselen beceriksizlik!
Nasıl böyle olduk yahu, bu saçmalıktır diyen; bu işin içinde bir
"numara" var diye kuşkulanan ise kalmadı.
***
Nereden bu konuya geldim, diyeceksiniz.
Ramazan bitti, bayram geldi ya...
O günler boyunca dikkatinizi çekti mi bilmem.
Birdenbire gazetelerde, tv'lerde, ev sohbetlerinde "Bayramda nasıl
beslenmemiz gerektiğini" anlatan uzmanlar peydah oluverdiler.
Meğer yüzyıllardır oruçtan çıkmayı bilemiyormuşuz!
Hemen mide fesadına kapılıyormuşuz!
İki parça tatlı görünce bir ay edebiyle kendini tutmayı bilen
insanların gözü dönüveriyormuş!
Uzun uzun ve ciddi ciddi anlattılar bunları.
Babaannemizin su böreğinden sadece küçücük bir dilim, halamızın
dolmasından sadece bir tane, teyzemizin sütlacından sadece yarım
kâse yemeliymişiz.
Bir de öyle "çok bilmiş"ler ki, böyle yaparsak teyzemizi, kırmadan
en doğru "bayram diyeti"ni gerçekleştireceğimizi söylemeyi ihmal
etmediler.
Gülünç aslında.