"Ülkede her ne kadar çok acı şeyler yaşanıyorsa
da, hayat bir şekilde devam ediyor..."
Böyle yazmış sosyal medyamızın pek sevilen moda fenomenlerinden
biri.
Sonra devam etmiş; "İnşallah bu duyduğumuz inanması güç, şok edici
olaylar bir daha yaşanmaz... mutlu hafta sonları..."
Seçtiğimiz kelimeler masum değildir; kavga ederler, yenerler,
yenilirler, zihnimizi ele verir, bakışımızı düzenler, teslim alır,
teslim ederler.
Şu "ülke" ifadesi mesela...
Sanki yanlışlıkla bu topraklara bırakılmış; öyle serin, öyle
uzak...
Sade bir yakınlık duygusuyla "ülkemizde" dahi diyememiş!
Sanmam. Onların böyle bir gündemi yok!
Çocuklara cinsel taciz ve erkek şiddeti haberlerini kastediyor büyük ihtimalle.
Yine de kendisinin, sosyal çevresinin ve Instagram takipçilerinin "comfort zone"undan çıkmaya yanaşmamış.
Her konuda böyleler. Güneş gözlüklerini çıkarmıyor, çıkartırlarsa da "şok edici olaylar"dan ötesini görmüyorlar.
Onlara Türkiye'yi, dünyanın gidişatını, kaos mühendislerini, algı oyunlarını anlatmaya kalkmanın âlemi var mı!
Ergen örneklerine sosyal medyada rastlıyorum; "dünya barışa yol alıyor, biz niye savaşıyoruz" diye yazıyorlar.
Artık hangi gezegende yaşayıp oradan bakıyorlarsa!.. *** Bunu yazan kimdir, hangi kişidir, onları sormayın bana...
Kişileri değil, zihinleri, sosyal kesimleri, duruşları tartışıp konuşmak benim işim.
Uzun yıllara dayanan talim terbiye ve sınıfsal tercihler yoluyla şekillenmiş tutumlarla ilgileniyorum. Hani uzaktan bakarsanız, pek "masum" görünenlerle...
Esas hikâye orada çünkü!
Toplumsal bağların koptuğu yer orası...
Bir tür yeni sınıfsal ayrım inşasının temel kazısı...
Konfor arayışımızın hiç fark etmeden zihinlerimiz ve davranışlarımızı nasıl esir aldığını anlamanın püf noktası...
Ayrıca "kendi ülkesine ecnebi bakış"ın pek dar bir kesime ait olduğunu düşünüyorsanız, hem sosyal hem siyasal açıdan yanılıyorsunuz, demektir.