Gerçekte ne düşündüğümüzün, ne yaşadığımızın önemi var mı? Yaşasın klişeler! Tekrarla, çoğalt, dilden dile dolaştır, kazan! Ekmek orada şimdi!.. Bir mobilya firmasının temsilcisini izliyorum TV'de. "Hepimiz artık doğal olanı arıyor, doğal yaşamı istiyoruz" diyor. Hepimiz kim? Mobilyaları alanlar... "Doğal yaşam" ne? Var mı öyle bir şey?.. Elinde Starbucks bardağıyla sırtını parktaki ağaca dayayıp fotoğraf çektiren ve altına "Doğayla baş başa!" yazan genç kızdan farkımız var mı? "Dijital akıllı binalar"ımıza iki ahşap mobilya sokunca "doğal" mı olduk?
İngiltere'de ameliyat bekleyenlerin sayısı 5 milyonu geçmiş... Sağlıkmış, insanın değeriymiş, modern tıpmış, güçlü sağlık sistemleriymiş, hepsi iki yılda geride kalıverdi. Niçin? Kovid-19'la savaş için. Gün gelip uygulanan pandemi politikaları konusunda pişmanlık duyulacak ama iş işten geçmiş olacak. (Geçen gün bir tanıdığım, yüzünü gözünü mahveden bir dermatolojik rahatsızlık için iki ay sonraya randevu bulabildi. Neyse, sustum!)
Zeynep Merdan'ın tweet'leri ara ara fena sarsıyor. ("Kendilik Cesareti"ni okudunuz mu?) Geçen gün şöyle yazdı mesela: "Yanlış anlaşılma yorgunluğu olmalı adı. Yanlış anlaşılma korkusuyla debelenirken; aslında yanlış olan tek şeyin, yanlış muhataba seslenmek olduğunu anladığın an, içindeki o hissiyatın adı..."
Hâlâ Matrix Resurrections hakkındaki fikrimi soran okurlar çıkıyor. Olay şu: Matrix'i başımıza saran ekip (hangi dürtüyle bilinmez, belki doğrudan dürtmüşlerdir) önceki üç filmi kendi elleriyle çöpe attılar. Hem de paçoz bir sululuk ve değer bilmezlikle... Matrix-4'ün özeti bu. Üzerine yazılacak başka şey yok.