Hah, bu güzel işte!
Her yer sakin.
Tatilciler daha toparlanıp yollara dökülmemiş.
Ya uykuyu uzatmışlar ya da kahvaltıyı...
O halde sabah sabah "haydiii şeker balı geldi!" diye bağıran
karpuzcunun kamyonetinin yanından sıyrılıp zeytinlikler arasında
gaz pedalını yormadan tatlı tatlı yol almanın tam zamanıdır.
Camları da açmalı...
Klima da neymiş!
Biraz akşam denizin vurduğu rüzgarla tepelerdeki dikenlere ve dağ
kekiklerine kadar sinmiş iyot kokusu girsin içeri...
Bir de şu ağustos böceklerinin şamatası...
Doğrusu çok gürültücüler, nasıl da baş şişiriyorlar demek
günah!
Biz de yıllar yıllar boyu toprak altında kalıp sonra birden kanat
çıkartıp yeryüzünü görsek, kimbilir hiç susmadan ne şarkılar
söylerdik!
Topu topu bir aylık ömürleri kaldı.
Dinlemeli, durmadan dinlemeli.
Ağustos böceklerini, rüzgarı, dalgaları, suyu...
Biliyor musunuz? Çok az dinliyoruz.
Yalnızca birbirimizi dinlemekten vazgeçmekle kalmadık; dünyaya
kulak kabartmayı da unuttuk!
Varsa yoksa müzik!