Genç bir dostum... Öfkeli...
Yeğeninin gece sosyal medyaya Hürriyet binası giriş kapısının kırılmış camlarının fotoğraflarını koyup altına "Vandallık bu, bir nevi akıl tutulması!" diye yazmasına kızmış.
"Oysa Gezi sırasında tahrip edilmiş NTV canlı yayın arabasının önünde çektirdiği fotoğrafla gurur duyuyordu" diyor ve soruyor; "o akıl şimdi mi tutuldu?"
Sonra söylenmeye devam ediyor: "Ne biçim insanlar bunlar yahu! Nasıl bir sahtekârlık!"
Öfkesine hak veriyorum.
Alimler hani demişler ya; "öfkelenecek yerde öfkelenmeyen merkeptir" ama öfkeyi asla uzatmamak gerekir.
Uzatınca idrak yollarımız kapanıyor.
Dikkatle gözleyip anlamamız gereken tablo bulanıklaşıyor.
Genç arkadaşıma hatırlatıyorum...
Nihayetinde o arabanın önünde NTV'de çalışıp yıllarca ekmek yiyen Ruşen Çakır, Can Dündar gibi gazeteciler de neşe içinde pozlar vermişlerdi.
Çok manidardı o pozlar.
Üzerinde yeterince durmayıp geçtik. Şimdi anlaşılıyor ki, hata etmişiz.
Belli odaklar hesap kitap yaparak, tezgâh kurarak, medya ve sosyal medya manipülasyonlarıyla bir hedefe doğru yürümeye çalışıyor.
Hedef ne?
Küresel güçler karşısında sinmiş, bölgede etkisi olmayan eski Türkiye'ye geri dönüş.
Hedef ne? Erdoğan'sız Türkiye.
Hedef ne?
Geleneklerine bağlı ve milli nitelikleri güçlü toplumsal çoğunluğun siyaset sahnesinden inip yeniden evine ve sessizliğe çekilmesi.
Yok, ille de bir "akıl tutulması"nın varlığından söz edeceksek, bu odakların kendi kitleleri üzerinde uyguladıkları "hipnoz"a bakmalıyız.